5- Zamanı ve mekanı aşabilen tek şey sevgidir.

368 44 36
                                    

Kyungsoo'nun söylediklerini ciddiye almış ve saçlarımı siyaha boyatmıştım. İşin aslı, aynadaki yansımam hoşuma gitmişti ama tam da şu an çok sevdiğim saçlarımı yolmakla meşguldüm.

Vakit kaybetmeden bir at arabası hazırlatmış, pek güvendiğim komutan ve askerleri de yanıma alıp sınıra doğru yola koyulmuştum. Yol üstünde güvendiği bir büyücü olduğunu söyleyip peşime takılan Baekhyun ve yanımda taşımaktan başka çarem olmayan baş belam Jongin ile arabadaydım.

Uzun bir yolculuktu bu. İlk gün Jongin sürekli uyuduğu için sessiz geçmişti. İkinci gün Baekhyun'la bütün hayatlarını ortaya dökerek, bildikleri her şeyden konuşmuşlardı. Üçüncü gün çenelerine dayanamadığım için onları arabada yalnız bırakıp yola at sırtında devam ettim. Dördüncü gün Jongin'in tek yaptığı ağlamaktı. Baekhyun ile birlikte onu sakinleştirmek için elimizden geleni yapmıştık ancak kucağımda uyuyakalana kadar dinmemişti gözyaşları. Bugün ise yolculuğumuzun beşinci, yani son günüydü.

Konuştukları konular yüzünden saçlarımı yoluyordum çünkü onları susturmak mümkün değildi.

"Ya sen git o kadar peri meri bul, bal kabağından at arabası yap, bütün gece dans ettiğin adam desin ki 'Ben suratını hatırlamıyorum, ayakkabıdan bulalım.' Bundan daha büyük saçmalık olamaz kabul et." Jongin inatla söyleyip kollarını göğsünde bağladığında Baekhyun kaşlarını çatmıştı. "Prensesin yüzyıllık uykudan uyanması için hiç tanımadığı etmediği bir herifin gelip onu öpmesi gerekiyor. Asıl saçmalık bu!"

Derin bir nefes alıp küçük pencereden dışarıyı kontrol ettiğimde havanın yeni yeni kararmaya başladığını fark etmiştim. En sonunda dayanamayıp bağırdığımda aynı anda elimi de arabanın kapısına vurdum.

"Kesin sesinizi artık! Bütün bunlardan daha saçma olan ne biliyor musunuz? Bir ouija tahtası getirmek için yaptığım büyünün seni buraya çekmesi! Bırak hikayeleri, prensesleri de kendi derdine yan!"

Hızla arabadan inip tekrar at sırtına bindiğimde sonunda başımın ağrısı yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. Vakit gece yarısına ulaştığında artık ne askerlerin ne de atların yol gidecek halinin kalmadığını biliyordum. Yine de durmayıp yola devam ettim. Sonunda Baekhyun'un bahsettiği kasabaya vardığımızda burada konaklamak için bir hana uğradık.

Komutan Yifan ile hanın sahibiyle konuşmak için önden gittim. Diğerleri de geriden takip ediyorlardı bizi.

"Ah, prensim! Sizi burada görmek ne büyük onur! Böyle gece yarısı hangi rüzgar attı sizi kasabamıza?"

Adam önümde eğilip konuştuğunda kalkması için basit bir el hareketi yapıp söze girdim. "Bu gece burada kalmamız icap eder. Askerlerim ve ben yorgunuz. Bize verecek odanız vardır diye umuyorum."

Adamın eli ayağı birbirine girdiğinde yardımcıları da hemen yanında bitmişti. "Ah efendim şey... Odalarımız size layık değildir ve sadece üç boş odamız var. Ancak kaç oda istediğinizi söylerseniz hemen diğer misafirleri çıkartırım."

"Üç oda kafidir. Misafirleri yerinden etmek bize yakışmaz." Pelerinimin şapkasını çıkarıp konuştuğumda tekrar önümde eğilmeye başlamıştı.

"Efendi Sehun! Ne kadar yüce gönüllüsünüz. Çok mahçup olduk. En azından aşçıları uyandırayım yemek hazırlasınlar size."

"Uyandırma kimseyi hancı efendi. Bir an önce gidip uyumalı, sabah erkenden yola koyulmalıyız. Çok mahcup olduysan sabah bir kahvaltıya hayır demeyiz. Ayrıca atlarım da çok yorgun, onlarla da ilgileniverin." Han sahibi hemen onaylayıp önümde birkaç defa daha eğildiğinde yardımcıları da ona eşlik etmişti.

Valinor ~ SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin