"Sana beni arama hakkın olmadığını söylemiştim." Arabasından inmiş, karşımda ayakta duruyordu.
Telefonu açtığında sadece "Olduğun yerde bekle" demişti ve o buradaydı. Gelmişti.
"Özür dilerim... Açıkçası senden başka aramak istediğim biri yoktu."
Ellerimle gözyaşlarımı sildim ve kendime gelmek için elime ufak bir çimdik attım. Demir'den hoşlandığımı açık açık belli etmiştim. Şimdi benden daha çok uzaklaşacaktı, uğraşmak zorunda kalacağı bir başka problem olduğumu düşünecekti.
"Sana ne yaptı?" diye sorarken sesi sertti.
"Bir şey yapmadı. Önemli değil, buradan gidebilir miyiz, lütfen?" Konuşmaya çalıştıkça gözlerim daha çok doluyordu. "Sana dokundu mu?" diye sordu.
"Hayır Demir, sadece... Beni öptü ve sonrasında-" derken sözümü kesti. "Hala içerde mi?" diye sordu. Sadece benim bu durumumdan dolayı bu kadar sinirlenmiş olamazdı, sonuçta benden hoşlanmıyordu, emin olduğum tek bir şey varsa o da buydu.
Buraya kadar geldiğine göre Cenk'le önceden başka bir mevzusu olmalıydı. Sırf benim Cenk'le aramda geçenler yüzünden buraya gelmiş veya bu kadar sinirlenmiş olamazdı. Başımı evet anlamında salladığımda kucağıma arabanın anahtarını attı.
"Arabaya bin, ben Cenk'le ilgilenirim," diyerek hızlı adımlarla alışveriş merkezine doğru yürümeye başladı. Hemen anahtarı elime aldım ve ayağa kalktım. Ona yetişip kendime doğru çevirdim. "Demir lütfen, değmez. Gidelim," dedim. Kesik kesik konuşuyordum.
Demir, kolunu çekip ilerlemeye devam etti.
"Lütfen Demir, beni götür buradan," dedim ve gözlerimde biriken yaşların hepsini bir anda serbest bıraktım. Demir arkasını dönüp beni gördü.
"Sadece buradan gitmek istiyorum, lütfen," dedim.
Arabaya bindik. "Seni sürekli sana zarar vermek isteyenlerden koruyamam, biliyorsun değil mi?" dedi. Dalga mı geçiyordu yoksa gerçekten normal bir şekilde mi söylüyordu karar veremedim. Cevaplamadım. Sesimin kısık ve kötü çıkacağından emindim. Böyle durumlarda zayıf ve güçsüz hissediyordum kendimi. Susmaya karar verdim. Kemerimi taktım ve yola çıktığımızda pencereden dışarıyı izlemeye başladım.
Uzun süren bir sessizlikten sonra kısık sesimle "Sadece... Sadece ilk öpüşmemin böyle olmasını istememiştim," diye itiraf ettim. Bana baktı. "Ne yani, daha önce kimseyle öpüşmedin mi?" diye sordu. Fazla mı şaşırtıcıydı? Hayır anlamında başımı iki yana salladım.
"Sevgilin falan da mı olmadı?"
Olmuştu ama tam sevgili sayılmazdı. Eski okulumdan bir çocuktu. Oradan atıldığımda bir kere bile beni aramadığı gerçeğini kabullendiğim zamana kadar sevgilim olduğunu sanıyordum daha doğrusu. "Vardı ama ileri gidecek düzeyde değildik. Hiç olamadık," diye cevapladım.
"O zaman sen hiç biriyle birlikte de olmadın?" diye bana sordu. Biraz özel bir soruydu aslında ama Demir'e cevap vermekten utanmıyordum. Niye bilmiyordum ama ondan çekinmiyordum.
"Hayır," dedim.
"Biriyle birlikte olmak veya öpüşmek zorunda değilsin zaten, saçma bir soruydu," dedi.
Cevap vermedim.
Evimin sokağına geldiğimizde eve gitmek istemediğimi anladım. "Demir, lütfen başka bir yere gidelim, beni başka bir yere bırak. Eve gitmek istemiyorum. Bu halde halama açıklama yapamam," dedim. Soru yağmuruna tutulmak, istediğim son şeydi. Hiç kaldıramazdım. Ayrıca açıklama yapacak durumda da değildim.
"Eğer sahile doğru gitmeyecek olsam seni burada indirirdim. Şanslısın sarı," dedi ve direksiyonu sağa kırdı.
Sahilde arabayı durdurdu. İnip arabanın önüne geçtim ve kaputun üstüne dayandım. Denizi dinliyordum. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. Aklıma Cenk'in beni öptüğü gelince gözlerim önüme düştü ve başımı eğdim.
Böyle olmamalıydı. Ona güvenmiştim. Şans vermiştim. Her ne kadar ondan hoşlanmasam da onun benimle zaman geçirmesine izin vermiştim ama yaptığı şey bu olmuştu... Aynen Cansu'ya yaptığım iyilik gibi ters tepmişti.
Hayat sanki bana tekrar tekrar insanlara güvenmemem gerektiğini hatırlatıyordu ama ben yine dersimi almamıştım. Kendime bir söz verdim. Bu sondu artık. Bir daha insanlara kanmayacaktım. Güçlü kalmayı biliyordum ve öyle olmaya devam edecektim.
Bir bakışla içimi okuyabilen bir tek kişi vardı eskiden, üzüldüğümde anlatmama gerek kalmadan o anlardı ve yanımda olurdu. Annem vardı, artık o da gitmişti ve bu görevi Arda üstlenmişti. Bugün kaçıncı kez yanaklarımı sildiğimi sayamıyordum artık.
Demir, "Hâlâ aynı şeye mi üzülüyorsun?" diye sorduğunda o da kaputun sol tarafına, yanıma yaslanmıştı.
Burnumu çektikten sonra uzaklara bakarak gülümsedim. "Hani her kızın hayalleri vardır ya bazen, rüyalarındaki muhteşem, yakışıklı, onu seven erkekle tanışır, zaman geçirir, hoşlanır... Çocuk kıza güzel şeyler söyler, belki bir çiçek alır, bir şarkı yazar... Kıza gerçekten değer verir ya hani? Onun amacı kızla yatmak değildir, kızın kalbini kazanmaktır. Engelleri aşar. Birgün o muhteşem anda, belki muhteşem bir manzaranın önünde ya da... Ne bileyim işte... onlar için anlamlı, özel bir yerde ilk kez öpüşürler ve artık kalpleri birbirlerinin olur." Saçmalıyordum. Resmen saçmalıyordum. "Uzun lafın kısası, sadece... Sadece... ilk öpüşmemin böyle olmasını hiç istemiyordum," diye tekrarladım.
Demir kendisi hakkında bana ve insanlara en ufak bir ipucu bile vermezken ben ona özel düşüncelerimi açıyordum. Onun yanında kendimi bu kadar güvende hissetmemi sağlıyor olması hala çok farklı geliyordu. Savunmasızlığın bile güzel bir dozu vardı yanındayken. Denize doğru baktım. Maviliği her ne kadar içimde Demir'in gözlerine bakma isteği uyandırıyor olsa da ona dönemedim. "... Bana değer veren, beni asla satmayan, koruyan, hep yanımda olan kişiyle olmalıydı. Sevdiğim kişiyle..." dedim. Cenk yanlıştı. Böyle olmasını hiç istemezdim.
Cümlem bittiğinde yaslandığı yerden kalkıp önüme geçti. Sol eliyle belimi kavradı ve beni kendine doğru çekti. Sağ eli yanağımdaydı, bana yaklaştı.
"Peki bu nasıl?" dedikten sonra dudaklarını dudaklarımla buluşturdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Lise
Teen FictionArkadaşlıklar, aşk, aile, okul... Hayatınızda her şey mükemmelken, elinizdekilerin farkına tam olarak varamazsınız... On yedi yaşındaki Güneş, anne babasını ve küçük kardeşini kaybettikten sonra, yaşadığı acıların ardından hayatına devam etmek is...