4. Geveze Koala & Yakışıklı Canavar

182 19 52
                                    

Yeni bölümle birbirinden değerli okurları selamlıyorum. Bol oy ve yorumlu bir bölüm olması dileğiyle başlayalım.

Ne derler bilirsiniz; Hayat seçimlerden ibarettir. Ve seçimlerimiz bizi biz yapar. Kimi sevmeyi seçer, kimi sevilmeyi... Bazıları çayın koyusunu seçerken, bazıları da kahvenin şekerlisini sever.

Ben ise Mira Keskinsoy olarak dolu dolu yaşamayı seçmiştim. Kahvenin acı kokusunun hüküm sürdüğü her günümde mutluluğu kovalamıştım. Kaçan kovalanır ilkesine tabi olan mutluluğum ise galiba bu yüzden Kore Askeri Üssüne kaçmış ve bana bir adet yakışıklı kahraman bahşetmişti.

Ve şu an uzun kollarını önünde bitiştirmiş, üzerinde üniforması ile ben karizmayım diye bağıran adam kahvenin yeni keşfettiğim tonu gözlerini üzerime dikmişti ve ben de hipnoz olmuşçasına duygu yoksunu gözlerine bakıyordum.

Kahve aşkına adam buz tutmuş gözlerle de acayip sevilesi görünürken acaba kahveleri biri için fokurdarken nasıl bir kalp çarpıntısı yaratırdı kim bilir!

Belki de yaratıyordur diyen mantığım ile kalbime bir hüzün dalgası yayıldı.

Elalemin çekik gözlüsü, kahramanımı çoktan koluna takmış olabilirdi. Belki de kahramanım o yelloza müthiş parlaklıkta dişlerini gösterip gülümsemiş ve çocuklarının anası yapmak istemişti.

Olabilirdi ama olmasındı. Yani olmassa olmaz mıydı?

"Sonunda uyanabilmişsin."

Yanımda ki kahramanın imâlı sesiyle badem gözün bizi baş başa bıraktığı gerçeğiyle yüzleşip ona döndüm. Yine çok yakışıklı ve gıcıktı.

"Evet biz insanlar uyuyup uyanırız. Senin türün nasıl yaşar bilemem."

Dilim her zaman ki gibi savaşı onaylayıp taaruza geçmişti. Gazamız mübarek olsundu.

"Aslında uyur halinle bir insandan çok koala'ya benziyordun."

Kaşlarım önce hayretle havalandı sonra ise sinirle çatıldı.

"Koala mu? Sensin koala, agresif deve!"

"Koala muyum, deve miyim bir karar ver bence."

"Hayır vazgeçtim. İkisi de değilsin. Sen katıksız bir öküzsün."

"Öküz dediğin bu insan, dün seni eve kadar kollarında taşıdı. Ah! Dünden beri kollarım ağrıyor."

Ellerini kollarına atıp gerçekten acı çekiyormuş gibi ovuşturdu. Allah'ım bu adam gerçek miydi?!

"Güçsüzlüktendir o! Zamana erkekleri çok hassas işte, ne yaparsın."

Ellerim küçümser bir biçimde onu gösterdiğinde, içimden çarpılmamak için dua ediyordum.

"Ben miyim güçsüz? İstersen sana ne kadar güçlü olduğumu zevkle göstereyim geveze koala."

Üstüme üstüme gelmeye başladığında hafif tırsmaya başladım. O yaklaştıkça ben geriliyordum.

"Ne yapıyorsun ya? Gösterme! İstemiyorum!"

Bir aslan edasıyla gözlerini kısmış avının üzerine yürüyordu. Burda zavallı minik ceylanın ben olduğumu söylememe gerek yoktur herhalde.

"Gelme!"

"Ne o?! Yoksa benim gibi güçsüz bir zamane erkeğinden korkuyor musun?"

Adamın ağzı iyi lâf yapıyordu.

TürkişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin