8. BÖLÜM

47 2 0
                                    

Sonuçta o benim, bende onun gözünde, yabancı biriydim. Burak'ı biraz daha incelemeye koyuldum. Bu sırada hafif bir kıpraşma oldu. Burak'ın önünden geri çekilip bekledim. Sonra Burak Berrak nolursun git, bırak şunu, diye bağırmaya başladı ve gözlerini açtı. Beni karşısında görünce korktu ve hızla ayağa kalktı:
-Hağğh! O bağırınca korktum ve bende bağırdım:
-Burak noldu?
-Bu seferde git. Git. Git yanımdan diye bağırmaya başlamıştı. Gerçekten Burak'a anlamaz gözlerle baktım. Ne diyordu bu Allah için?
-Ne diyorsun Burak, noldu? Niye gidiyim? Neden bağırıyorsun? Dalga geçtiğimi düşünür gibi baktı. Telaşını gözlerinden okuyabiliyordum. Arkasını döndü. Anlamaz gözlerle suratıma baktı. Sonra evi inceledi. Birden bir çığlık daha attı:
-Hağğh! Nerdeyim ben? Berrak tamam sinirlenmiş olabilirsin, ama beni kaçırmakta ne demek Allah'ını seversen! Uyuyup uyandıktan sonra Burak'a birşeyler olmuştu. Kafayı felan yedi herhalde. Neye kızdım ki. Ya da dalga mı geçiyor anlamadım ki, eğer dalga geçiyorsa bunun sonu hiç iyi olmayacak ki, ben niye bu kadar çok ki kullandım ki... Allah'ım! Ne saçmalıyorum ben. Şuan daha büyük bir sorunum vardı:
-Burak gerçekten anlamıyorum. Sana kızmadım. Bu bir. Burası benim evim bu iki. Şaka mı yapıyorsun, ki yapıyorsan senin için hiç iyi şeyler olmayacak bu üç! Burak yeniden sağa sola baktı. Daha sonra cama doğru geldi. Karşı tarafta ki evini gördü. Sonra yine anlamaz ifadelerle baktı:
-E testere, kerpeten, benim dişlerim, tamir aletleri...
-Burak, Burak, Burak! Bir sakin olur musun? Benim benim. Berrak! Kendindeysen bana bak! Burak kafasını bana doğru kaldırdı:
-Bura senin evinse, ben, ya, of, evim... Derken bir tane yüzüne geçirdim. Çünkü iyi görünmüyordu. Daha sonra kendine gelmiş gibi konuştu:
-Haa. Rüyaymış. Oh be, dedi. Rüya mıymış? Hahahhah. Artık adamın rüyasına nasıl girdiysem, şoka girmiş gibi kendine gelemedi. Onun bu haline gülmeden edemedim:
-Ya Burak anlatsana. Nasıl gördün beni?
-Ya ne sen sor, ne ben söyleyim.
-Sordum bile.
-Ya valla en son elinde testere ile geliyordun. Öyle söyleyim. Hahahhahh. Gerçekten çok içten gülmüştüm. Bu dedikleri çok komiğime gitmişti. Daha sonra koltuğa oturduk. Hala gülüyordum. Ve ben böyle gülerken, Burak aklına bir şey gelmiş gibi durdu. Daha sonra dibime yaklaştı ve elini anlıma götürdü. Durumdan memnun olduğunu belirtir bir ifadeyle:
-Geçmiş olsun Berrak hanım. Artık iyileşmişsiniz, dedi.
-Saol Burak. Bunda biraz seninde payın var. Şaşırdı ve:
-Biraz mı?
-Evet dedim ve sağ elimin işaret ile baş parmağını kıstırır gibi yaptım.
-Hatta ufacık da diyebilirim dedim. Tek kaşını havaya kaldırdı:
-Gerçekten ufacık mı?
-Evet dedim yeniden. Bozulmuş gibi bir hal takındı. Baktım iyice kırılıyor:
-Şaka şaka. Sayende komşum dedim. Güldü.
-Ha şöyle. Ne demek komşum dedi. Ben de güldüm. Burak yine aklına bir şey gelmiş gibi döndü:
-Çiğdem geldi.
-Ne? Ne zaman? Eve mi? İçeriye aldın mı? Almış ol, çünkü hava soğuktu. Ay kız ya üşüdüyse, ya hasta olursa, ya ben-
-Hişşş. Berrak. Sakin ol yaa. Aldım tabi içeri. Tanıştık bizde.
-Tanıştınız mı?
-Evet. Gerçekten iyi bir kız bence dedi.
-Tabiki öyle. Kimi arkadaşı. Neyse. Ee, şimdi nerde?
-Bir telefon geldi. Burs için mi ne, önemli beklediği bir telefonmuş. Konuşur konuşmaz çıktı.
-Yaa demek öyle. Ya inşallah hallolur. Canım arkadaşım benim. Dur hemen arıyım. Burak Çiğdem'e olan düşkünlüğümü anlamış olacak ki bir şey demedi. Ben de hemen Çiğdem'i aradım. Bir iki defa çaldı ve:
-Alo. Bayan uyandırma servisi ile mi görüşüyorum? Bir iki saniye ses gelmedi. Sonunda Çiğdem konuşabildi:
-Berrak. Kuzum. İyileştin mi sen? Sesin iyi geliyor çok şükür.
-Evet. İyileştim kuzum. Ben bir şeyler duydum.
-Ne duydun?
-Bugün yanıma gelmişsin, ve seni burs için aramışlar. Sonuç ne, dedim heyecanla.
-Sonuç şu ki yine olmadı. Yaa dedim içimden. Gerçekten üzülmüştüm. Bu sırada Burak'da n'oluyor der gibi suratıma baktı:
-Olsun be Çiğdem. Bir daha ki sefere olur inşallah dedim.
-Ya delirdin mi kızım? Oldu bu sefer dedi çığlık atarak. Oha dedim gözlerimi büyüterek. Sonra da:
-Yaaaaaaa! Bu harika bir haber. Çok sevindim senin için.
-Saol güzellik. Ben de çok sevindim. Hem buna, hem de senin iyileşmene dedi. Çiğdem'le birazda havadan sudan konuştuk ve vedalaşıp telefonu kapattım. Telefonda bir ara Burak'ı ima etti ama yanımda der gibi bir şeyler dedim. Kahkaha atmıştı. Burak'la beni sevgili ilan etti nerdeyse. Oldu bir de megafon getirip söyletseydim keşke. Neyse. Burak'a burs durumunu söyledim ve biraz muhabbet ettik. O sırada Burak'ın telefonu çaldı. Arayan kişinin ismini görünce yüzü gerildi. Boyun kaslarının da gerildiğini buradan görebiliyordum. İzninle dedi ve mutfağa girdi. Kapısını da kapattı. Aradan 5 dakika geçti geçmedi, bir adet yüzüne un bulanmış gibi bembeyaz kesilmiş Burak geldi:
-Be. Benim gitmem gerek. Endişeli ve korkmuş gibi görünüyordu:
-Ne oldu Burak. İyi misin? Otur bir su getiriyim.
-Yok hayır. Sana tekrardan geçmiş olsun. Benim acil çıkmam gerek dedi ve hızla kapıya doğru gitti. Paltosunu da alelacele üstüne geçirdi.
-Ne oldu şimdi Bu. Burak! dememe kalmadan, kapıyı çarpıp çıktı. Kapıyı açıp çıksam bile bir şey diyecek gibi görünmüyordu. Hızlıca pencereye koştum. Perdeyi açar açmaz, arabasının asfalta hızlıca sürünen tekerleği ve yaktığı farlarıyla, Burak'ın gidişini seyretmiştim. Perdeyi çektim. Ve düşünceli düşünceli koltuğa oturdum. Allah Allah. Ne oldu? Kim aradı? Bir şey mi yaptım da gitti? Neden cevap vermedi? En önemlisi, acaba geri gelecek mi?.. (Evet canlar. Çook uzun bir aradan sonra yine sizlerleyim. Oy sayısına göre hikayeye devam edip etmemeye bakacağım. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...)

KOMŞUMLA GARİP İLİŞKİM (GARİP İLİŞKİ SERİSİ 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin