Percy
Deniz mavisi gözlerini karşı binanın camına dikmişti. Bu sefer kıyafetlerini çıkarmaya zaman bile bulamamıştı. Saatine yeniden baktı. Sadece otuz saniye kalmıştı. Tam da planladığı gibi on beş saniye sonra karşı binadaki komşuları camı açmış ve üstünü çıkarmak için çantasını yerleştirmişti. Otuz saniye sonra ise önce ceketini, sonra gömleğini ve son olarak pantolonunu çıkarmıştı. Bugün günlerden salıydı ve o adam sadece Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri yıkanırdı.
Kıyafetlerini katlayıp yerine yerleştirdikten sonra dolabından giyeceği yeni kıyafetleri çıkardı. Her zamanki gibi içerisinin soğuduğunu düşünerek camı kapatıp üstünü giymeye devam etmişti. Cam kapandıktan sonra Percy daha fazla bir şey göremedi.
Babasının kapıda durmuş onu izlediğini fark etmediğinden bir kaç saniye daha komşusunun vücudunu düşünüp arkasını döndü. Babasıyla göz göze geldiğinde bir an ne yapacağını bilemedi, sonra ani bir kararla hiçbir şey yokmuş gibi devam etti. "N'aber baba?" Olabildiğince normal davranmaya çalışıyordu ama nasıl normal olunur bilmiyordu.
"Ne yapıyordun sen camda?" dedi sarışın adam kaşlarını çatarak.
"H-hiç, babacım. Niye sordun ki?" diye cevapladı.
"Umarım öyledir. Hazırlan gidiyoruz." Steve kapıyı kapatıp aşağı inen merdivenlere doğru ilerlerken Percy odanın ortasında kalakalmıştı. Birden kendine gelip halının etrafında dönüp durmaya başladı. Bağdaştırdığı kollarını göğsünde tutuyor, yere bakarak kara kara düşünmekten kendini alamıyordu.
"Babacım mı? Gerçekten mi? Ben asla öyle demem ki. Hem o 'n'aber' de neydi öyle. Baban o senin kankan değil." Derin bir nefes alarak yine nereye gittiklerini merak etmeye zaman bile bulamayarak hazırlanmaya başladı. Saatine baktı. Matt'in spor vakti bitti bitecekti ama bugün daha fazla camdan bakmaya cesaret edemezdi.