"Seni, 2 yıl önce sizin mahallenize taşındığım beri tanıyorum İris. Ama sen 2 yıldır burnunun dibindeki beni göremeyecek kadar aptalsın."
İçimde başından beri huzursuzca kıpırdanan öfkenin yerini, geride birkaç kırıntı bile bırakamadan şaşkınlık aldı. Sürekli beni sandığımdan daha iyi tanıdığını iddia etmesi bu yüzdendi demekki. Bunca zamandır yüzüme bakıp tek kelime etmemeyi nasıl başardığı konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Ama neden, diye düşünmeden edemedim. Neden yeni tanışıyormuşuz gibi o gün bana elini uzatmıştı, neden bu zamana kadar en ufak bir şey belli etmemişti.
Ama en önemlisi neden ben bu çocuğu iki yıldır yaşadığım lanet yerde fark edememiştim?
"Sen..." Aklımdan o kadar çok şey geçiyordu ki hangi birini kelimelere dökeceğime karar veremiyordum.
"İris biliyorum. Neden yüzüne karşı açık olmadığımı merak ediyorsun. Ama dediğim gibi iki yıldır seni istemeden de olsa anladım, anlamaya çalıştım. Bu yüzden tepkilerini az çok tahmin edebiliyorum."
"Sen. Yalan söylüyorsun değil mi? Mutlaka seni görürdüm, aynı yerde yaşadığımızı iddia ediyorsun. Dikkatli biriyimdir, çevremi gereğinden fazla incelerim. İllaki tanıdık gelirdin."
Sert bir şekilde yutkundum. Evet, reddetmek daha kolaydı. Yıllardır o evdeki aşağılanmamı görmüş olma ihtimali olan bir insana karşı reddetmek oldukça kolaydı. O an için.
"Ama görmedin, çünkü hep gecenin bir vakti eve geldin. Görmedin çünkü kafanı kaldırıp etrafına bir kez bile göz atmadın. Görmedin çünkü diğer kimse senin umrunda değil."
O kadar hızlı konuşmuştu ki sustuğunda nefes nefese kalmıştı. Az önceki tavrının aksine fısıltı gibi çıkan bir seste devam etti.
"Umrunda değil ve bu beni deli ediyor. Bu senin gibi olmayı her an istediğimi ama asla kabuğumu kıramadığımı bana her gün hatırlatıyor. Bu yüzden hiçbir şey söylemedim. Çünkü seni tanıdığımı bilerek başlasaydın bu okula, asla bana yardım etmezdin."
"Sana hala inanmıyorum."
Kafasını önüne eğerek sessiz bir şekilde güldü. Bakışlarını bana çevirdiğinde yüzündeki ifade çocuk kandırmaya çalışan bir yabancıdan farksızdı. Ya da en azından bana öyle gelmişti.
"Bendim. Geçen gece sokağın ortasında yaşadıklarından sonra takılıp kaldığın ve anladığım kadarıyla kimin olduklarını çözemediğin gözlerin sahibi bendim."
İşte bu inanmadığım için başıma inen bir çekiçten farksızdı. Biliyordu. En başından beri hepsini biliyordu. Zaten bana yakın yaşıyorsa bilmemesi imkansızdı, Taner şov yapmayı seven bir adamdı. Huzursuzca olduğum yerde kıpırdandım. Aklımdaki tonlarca soru cevap almak için beynimde yankılanıyordu sanki.
"O zaman geceleri gitar çalarken ses yapan da mı sendin?"
Evet demesini deli gibi istediğimi fark ettim. Çünkü beni izleyen bir çift yabancı göz olmasındansa Dorukhan olması çok daha iyiydi. Her ne kadar Dorukhan'da bir yabancı olsa da, sanırım.
"Evet, geçen sefer için kusura bakma. Bardak elimden kayıp paramparça oldu. Seni korkuttuğum için üzgünüm."
Kafamı aşağıya yukarıya oldukça hafif bir şekilde salladım. Huzursuz hissediyordum. Ilk defa birine karşı duvar örmem hiçbir şey ifade etmeyecekti belkide. Çünkü o her şeyi görmüştü bir kere. Bakışlarımı ona çevirdim. Açık kahverengi gözleri umutla bakıyordu.
"Şey... Umarım benimle konuşmayı kesmezsin. Yani... Bunca zamandır tek kelime etmedim neler yaşadığın hakkında. Kimsenin hayatı mükemmel değil, emin ol bunu biliyorum. Ben sadece... Bana yardım et, olmaz mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen (Askıda)
Novela JuvenilBİR SÜRELİĞİNE ASKIYA ALINMIŞTIR. BÖLÜMLER ÜZERİNDE DÜZENLEMELER YAPIYORUM VE BİRKAÇ BÖLÜM YAZDIKTAN SONRA DEVAM EDECEĞİM.