Çünkü o an umrumda olan şey yalnızca trafik kazası geçirdiğini öğrendiğim ailemdi. Olay yerine vardığımda koca bir çığlık attım ve herkesin gözü üzerime çevrildi. Beni tanıyanların "işte bu onun kızıydı. Ahh yazık kimsesiz mi olcak şimdi bu kız ?nasıl da iyi biriydi, yazık oldu." Diye konuşmaları beni iyice korkutmuş, kalbimdeki yarayı daha da kanatmıştı. Şimdi benim yaşama sebebim, benim tek ailem olan annem ve babam beni bırakıp gitmişmiydi? Bi daha hiç gelmeyecekler miydi?O an öldüm sandım. Gözüme bir karartı indi.Gözyaşlarım ilk defa bu kadar hızlı akıyordu. Napıcaktım şimdi? ben kimsesiz miyim? Ben ben... madem kimsem yok o zaman ben niye varım ben de... diye düşünürken kafam da sanki vurulmuşum gibi çok kötü bir acı hissettim. Ama bu acı az önce kalbimin
parçalandığındaki hissettiğim acıdan çok daha küçüktü...
Gözümü açtığımda bayıldığımı anlamıştım. Hastanedeydim. Olanları hatırladım ve hala yanağımda kurumamış olan gözyaşlarımın arkasına birkaç damla daha aktı. Durmadan ağlıyordum. Tatlı yüzlü, sevecen bir erkek doktor bana yaklaştı. Beni teselliye etmeye geliyor diye düşündüm. Ama şunları söyledi: "Üzgünüm ama cenazeyi kim alacak? burda daha fazla kalamaz, başka bir tanıdığın var mı?" O an artık kimsesiz olduğumu kabullendiğimi hissettim. Ve sanki konuşmayı yeni öğrenen bebekler gibi zar zor birkaç kelime çıktı dudağımdan. "Teyzem yalnızca o var." Diyebildim. Ve tabi onun eşi. Ama eşini söylemeye tenezzül etmedim. Çünkü o bi insan değil. O adamdan sayılmaz bu yüzden teyzeme çok kızıyorum. Onun gibi umursamaz, iğrenç, pislik, saygısız, kumarbaz bir hayvanla evli olduğu için. O pislik, teyzemi de değiştirdi. Yardımsever, iyi kalpli beni kızı gibi gören teyzem, evlenince kimseyi umursamaz, kötü, bencil biri oldu. Doktor benden teyzemin numarasını istedi. Ama o an psikolojik bir travma geçiriyordum. Ve beynim sadece kazanın olduğu o anı sanki filmin bir bölümünü sürekli başa sarıp izler gibi oynatıyordu. O andan başka bir şey düşünemiyordum. Doktor bu durumu anlamış olacak ki başımı okşayıp , dışarı çıktı. Nerden buldu bilmiyorum ama doktor teyzemi bulup hastaneye çağırmış. Teyzem hastanenin kapısından içeri girdi ve teyzemin yanımda olduğu düşüncesi yüzümde hafif de olsa bir gülümseme belirtti. Ama bu gülümseme çok uzun sürmedi. Çünkü teyzemin arkasından kirli sakallı, uzun saçlı insana benzeyen eniştem göründü. Teyzem bir anda konuşmaya başladı. "Üff sen şimdi benim başımamı kaldın? İstemiyorum seni. Devlet baksın sana git bi yurda. Banane be! " duyduklarıma inanamadım. Kesin eniştem gelirken teyzemi doldurmuştu. Yoksa teyzem böyle yapmazdı. Ama çok sinirlenmiştim. Farketmeden kaşlarım çatılmış olacaktı ki teyzem sinirlendiğimi anlamıştı. "Peki. Senin için sadece cenazeyi ben alırım. Ama sana bakmam git yurtta kal orda sana bakarlar" dedi. Elimde olsa cenazeyi ben alırım. Sana gerek yok derdim. Evet bunu demeyi çok isterdim. Ama imkanlarım buna el vermiyo. Yine de şunları söyleyebildim:" Yeter be. Sanki senle kalmak isteyen var. Sen kalpsiz biri olmuşsun teyze. Sende kalacağıma yurtta kalmak daha iyi zaten. Git burdan ne halin varsa gör!" Teyzem beni sinir eden kendinden emin tavırlarıyla " peki gidiyorum Güneş" dedi ve kapıyı sertçe kapatıp çıktı. Bu kadın kendini ne sanıyor? Eniştemde sanki tasmalı köpek gibi sahibinin yani teyzemin arkasından çıktı. Teyzemin yanında kalmamak konusunda emindim ama aslında yurtta kalmayı da istemiyordum. Param yoktu evet. Artık eve bir işçi maaşıda girmiyordu. Çünkü babam yoktu. Ama ben kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyordum. Aslında biraz zorlarsam kendi kendime yaşayabilirdim. Eve gitmeyi planladım. Kolumdaki serumun iğnesini hiç düşünmeden çektim. Kapıyı yavaşça açtım. Kimseye görünmeden çıksam iyi olurdu. Eğer benim kimsesiz olduğum öğrenilirse bir yurda götürülürdüm. Bunu hiç istemiyorum. Bu yüzden kafamı yavaşça kapının aralığından uzattım.Garip sesler duydum. Bu sanırım telsiz sesiydi. Kafamı biraz daha uzattıktan sonra doktorla benim hakkımda konuşan polisleri gördüm. Kesin beni almaya gelmişlerdi. Beni alıp devletin yurduna götürüceklerdi. Korkmuştum. Çünkü yurt benim için hapishane gibi bir yerdi. Oraya alışmak zor olurdu. İçeri girip kapıyı yavaşça kapattım. Tek çare kaçmaktı. Pencereden aşağı baktım. Neyse ki çok yüksekte değildik. 2. Kattan fazla düşünmeden atladım. Çünkü eğer düşünseydim eminim korkup atlamaktan vazgeçerdim. Hızla oradan uzaklaştım. Birkaç liralık okul harçlığımla otobüse binip eve gittim. Evin kapısını açtığımda nereye baksam annemle ve babamla olan anılarım aklıma geliyordu ve daha yeni kurumuş olan yanağımı birkaç gözyaşı yeniden ıslattı. Annemle babamın kıyafetlerinden birini alıp kokusunu içime çekip göğsüme bastırdım. Hıçkırarak ağlıyordum. Başım dönmeye başlamıştı ağlamaktan. Yüzümü yıkadım ve aynaya baktığımda yüzümün özellikle gözlerimin kıpkırmızı olduğunu gördüm. Odama gidip yatağa yattığımda çok yorgun olduğumu hissettim. Hemen uykuya daldım.
Sabah kabusla uyandım. Bütün gece bugün ne yapıcağımı düşünmüştüm. Kahvaltılık bişeyler atıştırıp biraz düşünmeye başladım. Okula gitmeliyim? En büyük hayalim doktor olmaktı. Okumayı çok seviyorum. Çalışkandımda. Ama hayatım altüst olmuşken eğitimime devam edicekmiydim? Düşündüm ve okumak için hiçbişeyin engel olmadığı sonucuna vardım. Zaten annemle babamın da en çok istediği şey de benim okuyup doktor olmamdı. Bu yüzden okuycaktım. Çantamı hazırladım ve okula doğru gitmeye başladım. Herkes bana bakıyordu. Bakmaları normal buna kızmıyorum ama acıyan bir ifadeyle bakmaları hiç hoş değildi. İlk derse girdiğimde odaklanamadığımı farkettim. Kendimi biraz toparladım. Teneffüste arkadaşlarım omzumu sıvazlayıp iyi olup olmadığımı sordular. Ne kadar iyi arkadaşlarım olduğunu o an daha iyi anlamıştım. İkinci derse girdiğimde kendimi daha iyi hissediyordum. Arkadaşlarımın desteği çok iyi gelmişti. Ayrıca ingilizce dersini çok seviyordum. Sanırım bu hocamın sayesinde. Hocanın bütün olaylara iyi yönlü bakması güler yüzlülüğü ve öğrencilerini çocuğu gibi sevmesi çok hoşuma gidiyordu.İngilizce dersim çok iyiydi. Hatta en iyi dersim diyebilirim.
Dersin tam ortasında kapı çalındı. Herkes kapıya merakla bakıyordu. İçeriye üç tane takım elbiseli ciddi duran adamlar ve bir iş kadını edasıyla içeri dalan bir bayan girdi. Hiçbişey anlamadım. Bunlar kimdi? Ceren hoca ayağa kalktı ve buyrun dedi meraklı bir ses tonuyla. Kadın bir adım öne çıktı ve " Biz sosyal hizmetlerden geliyoruz. GÜNEŞ GÜNDOĞDU ' yu almaya geldik."dedi. Tüylerim diken diken olmuştu. Sessizce olanları izliyordum. Şimdi ne olucakkk?***
Yorumlarınızı bekliyorum... :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ'İN KARANLIK YÜZÜ
Ficção AdolescenteHerkes kendini yalnız hisseder bazı kötü anlarında peki ya bu yalnızlık bazı anlara özel değilse... Güneş 12 yaşında kimsesiz kalıp, yeni bir hayata başlıyor, çektiği acılar ve zorluklar karşısında gücünü yitirmeyip kendine harika bir gelecek sun...