"Bana bak sakın ocağı açık unutmayın. Gereksiz yere elektirk harcamayın. Zam gelip duruyor. Çocuğu da sakın zehirleme !"
Annem evden çıkarken bir ton nasihatta bulunmuştu. Hepsi iyi hoşta ben neden Çınar'ı zehirlemek isteyeyim ki?
Manyak mı ne?
Dua etsin benim gibi mükemmel yakışıklı yetenekli zeki bir evlada sahip. Yoksa ne olurdu bilemiyorum. Bensizlik çok zor ya.
Sonunda gittiğinde mutfağa koştum. Çınar gelemeden önce mantı hamurunu hazırlamıştım. Annem değil ben kendim yapmıştım.
Hamur biraz dinlenirken çay koydum ocağa. Dışarısı baya soğuktu. Keçi gibi inatçı olduğu için muhtemelen üşüyecekti.
Saatte baktığımda gelmesine on beş dakika kaldığını gördüm.
İnşallah evi bulmazsa beni çağırmak zorunda kalırdı. Bende ona 'Ben sana söylemiştim.' diye kızabilirdim.
Zil çaldığında bu kadar zeki olmasına küfür ettim resmen. Nasıl hemen buluyordu evi be?
Yine de onu daha fazla bekletmemek için kapıya koştum. Elindeki pastane poşetini elime tutuşturup ayakkabılarını ardından montunuçıkardı.
Ona kendi terliklerimi verdim. Ayaklarına geçirirdi terlikleri. Daha sonra montunu portmantoya astı. O kadar rahat ve doğaldı ki sanki sürekli geliyor gibi doğal davranmıştı.
"Selamın aleyküm." Deyip bana baktı.
Sesi yine kısıktı. Bunun için ekstra çaba sarf ettiği belliydi.
" Aleyküm selam. Hoş geldin." Dedim.
O ise etrafı incelemeye başlamıştı bile. Koluna dokunup ilgisini üzerime çektim. "Mutfağa geçelim. Çay yaptım gel."
Çayı duyunca resmen gözleri parladı çocuğun.
"Daha hiç bir şey hazırlamamışsın be!"
Mutfak masasında merdaneyi ve küçük hamur toplarını görünce homurdandı.
"Biraz geç uyandım."
Gözlerini devirdi. "Benden yardım bekleme." Deyip sandalyeye kuruldu. Ne bekleyecektim be! Ben kendi işimi kendim yapardım.
Yaklaşık yarım saat sonra ona hamurları nasıl kapatması gerktiğini anlatmaya çalışıyordum. Dayanamayıp yardım etmek istemişti.
Kıymayı çok koyup kapanmayan hamurla cebelleşmesi aşırı komikti. Bu yüzden yardımını sorgusuz kabul etmiştim. Ama keşke gerçekten yardım edebilseydi.
"Öyle değil." Dedim. Ama bana bakmadığı için anlamamıştı beni.
Eline uzanıp dokundum. Yeşil gözleri beni bulurken gülümsedim. "Bak şimdi; bir çimdik kıyma koyup ters köşelerden birleştiriyorsun. "
Ben yaparken dikkatle dudaklarıma baktı. Ardından cevap vermeden söylediklerimi yapmaya çalıştı. Sonuç felaketti.
"Bu hamura bir şey mi kattın? Birleşmiyor bunlar!" Gözlerini kısıp baktığında kahkaha atmama engel olamadım. "Ne münasebet. Öyle olsa ben de yapamazdım."
Dudaklarını büzdü. Bu her zaman görebileceğim bir şey değildi. Gözlerimle defalarca fotoğrafını çekip aklıma kaydettim. Nedenini bilmiyorum.
"Tuhaf olan da o zaten. Senin gibi salak biri yapıyor ama ben nasıl yapamıyorum." Dedi.
Kıkırdamama engel olamadım. "Bak bir kere daha göstereceğim."
Küçük kare şeklindeki hamurun ortasına kıymadan koyup uçlarını birleştirdim. Dikkatle izledi.
Küçük mantıyı elime alıp "İşte bu kadar!" diye gösterdim.
Hemen yaptıklarımı tekrarladı. Çok iyi olmasa bile bu sefer yapabilmişti. "Bak yaptım sonunda!" Dedikten sonra kocaman gülümsedi. Hamuru elinde tutup gösterdi aynı zamanda.
Yutkunamadım. Gözlerim yüzünde donmuştu. Midemden kalbime doğru yükselen şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Ama nefes almamı engellemesine mani olamıyordum.
İyice kısılıp kaybolan gözleri, iri dudaklarının gerilmesi, yüzünün aldığı şekil...
Bir insan gülerken bu kadar güzel nasıl görünebilirdi? Peki ben neden bunu anlatmak için kelime bile bulamıyordum. En önemlisi neden anlatma ihtiyacıyla kavruluyordum?
O başka bir hamurla uğraşırken ben hala şoktan çıkmaya çalışıyordum.
Uzanıp masadan bir bardak su içip kendime gelmeye çalıştım.
Gülümsemesi kalbime neden bu kadar dokunmuştu? Kalbimde bir rahatsızlık mı vardı? Hasta mı oluyordum?
Ona baktıkça daha fazla hızlanmasına engel olamıyordum kalbimin. Nabzım sanki kulaklarımda atıyordu.
"Ooo sen böyle yavaş olursan biz akşama bile yiyemeyiz mantıyı!"
Kendime gelirken gülümsemek için zorladım kendimi.
"Yüzün kıpkırmızı. İyi misin? Ateşin mi var?" Uzanıp elinin tersini anlıma koydu.
Yutkundum. Bu çocuğa bu gün ne oluyordu böyle? Bana iyi davranmasını istemiştim evet ama bu neden beni huzursuz ediyordu?
"Ateşin de yok." Elini çektiğinde söyledi. Ona bir cevap vermediğimi fark edip "İyiyim. Biraz acıktım ondan sanırım." dedim.
"Tamam elimizi çabuk tutalım."
Onun gibi dikkatimi önümdeki hamurlara vermeye çalıştım. Şimdi bir salaklık yapamazdım. Zaten çok zor güveniyordu. Bir de salaklıklarım yüzünden tekrar benden uzaklaşmasına izin vermezdim.
Yemeği yedikten sonra Çınar kendini sandalyede geriye attı. Karnını ovuşturdu. "Uzun zamandır bu kadar güzel yemek yememiştim."
Gülümsedim. Onu daha sık çağıracaktım. Tekrar doğrulup bana baktı.
Gözleri gözlerimi delip geçerken titredim. Fark etmişti üstelik. Gülümsedi. "Teşekkür ederim her şey için." Dediğinde sesinin ne kadar derin ve buğulu geldiğini umursamamaya çalıştım. Ama kendimi sıkıyordum. Yoksa zangır zangır titreyecektim.
"Ö-önemli değil. Haftaya da yaprak sararız." Dedim. Kekelemiştim.
Sadece bana bakmaya devam etti. Bir şey söylemedi. Beni anlamadığını düşündüm ilkten ama sonra o "Bu sefer sen bana gel." dedi.
Kalbim yine ritmini kaybetti. Mantının çarpıntı yapıyor olması için dua ettim.
Ben onu kabul edecekken kapı zili çaldı. Annem gelmeyecekti daha. Kim olduğuna bakmak için ayaklandım. Çınar bana baktığında "Kapı çalıyor." diye açıkladım. Kafasını salladı.
Kapıyı açtığımda kendime lanet ettim.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geri Vites // Boy×Boy
Short StoryBehlül Utku ve onun çıkmazı 2. Kitap Aşkımcım'ın yan hikayesidir. Teksting