Sıcak bir yaz günü, saat gece yarısını geçmek üzereydi. Yolun kenarında yere saçılmış üç beş simit, devrilmiş, camları kırılmış bir simit arabası ve kaldırımın hemen dibine düşmüş cansız bir beden... Orta yaşlı adam elleri yana açık bir şekilde düşmüş, yüzü ise gökyüzüne doğru dönüktü. Kafasının hemen arkasından sızan ince kan kaldırımın bir bölümünü kırmızıya çevirmişti. Olay ise Ankara 19 Mayıs stadyumuna yakın bir yerde gerçekleşmişti. Sokak yeterince aydınlık olmadığı için görüş mesafesi çok azdı. Ben cesedin başında maktule bakarken Mert ise yine her zamanki gibi söyleniyordu.
_ Al işte! Ne istemişler gariban bir simitçiden!
Mert haklıydı ama oda biliyordu ki cinayet gariban ya da zengin ayırt etmez. Öldüren için kimi öldürdüğünün hiçbir önemi yoktur. Hele de ortada bir menfaat varsa. Peki ya bu sefer ortada ne vardı da bu simitçi öldürülmüştü. Onu da biz bulacaktık. Az sonra olay yeri incelemeden Komiser Yılmaz yanımda beliverdi.
_Başkomiserim maktul Hasan Oruç. 52 yaşında ve evli.
_Ölüm nedeni?
_Başının arkasına sert bir darbe almış. Kafatasında kırıklar var. Ama ben kan kaybından ölmüş olabileceğini düşünüyorum.
O sırada bizi duyan Mert hemen konuşmaya katılıverdi.
_Yani bile bile ölüme mi terk edilmiş?
Komiser Yılmaz bu soru karşısında kafasını onaylarcasına sallarken bu sefer soruyu ben sordum.
_Ailesine haber verdiniz mi?
_Başkomiserim adamın üzerinde herhangi bir telefon ya da adres bulamadık. Ancak cesedi bulan kişi maktulü tanıdığını söyledi, biz de onun verdiği bilgilerle adamın evine bir ekip yolladık, onlarda gelmek üzeredir.
Komiser Yılmaz bizi, cesedi bulan adama götürürken Mert'in siniri hala geçmemişti.
_Ekmek parası için sokakta simit satmak bile ölmene engel değil. Bu nasıl adalet anlamadım gitti!
O söylenmeye devam ederken birkaç dakika sonra polislerin arasında sorguya çekilen 35-40 yaşlarında üstü başı yırtık görgü tanığı ile yüz yüze geldik.
_Cesedi sen mi buldun?
Adam korkuyordu.
_Evet Başkomiserim.
_Sen burada ne iş yapıyordun? Sokak zaten karanlık...
_Şey... Ben.
Adam mırın kırın etmeye başlamıştı ki Mert hemen kendini gösterdi.
_Bırak lan şeyi meyi! Ne yapıyordun burada ona cevap ver!
Üzeri yırtık adam Mert'in tepkisi karşısında anında bülbül oluverdi.
_Komiserim vallahi benim bir suçum yok. Ben sokaklarda dilenirim. Bugünde stadyum da maç vardı, üç beş yolumu bulurum diye düşündüm. Benim evim bu sokağın sonunda, vallahi evime gidiyordum. Hasan abiyi de böyle görünce hemen polisi aradım.
Sözü tekrar ben aldım.
_Nereden tanıyorsun sen bu adamı?
_Başkomiserim Hasan abiyi herkes tanır. Hasan abi buralarda simit satar. Onun evi de hemen stadın üst tarafında Altındağ'dadır.
Mert dilenciyi korkutacak bir şekilde sesini yükseltti.
_Ne malum bu adamı senin öldürmediğin? Üstelik sen bu simitçinin evini nereden biliyorsun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başkent Cinayetleri
Short Story1990'lı yıllarda Ankara'da geçen, her bölümü farklı hikayelerden oluşan sürükleyici bir polisiye.