"2"

2.8K 192 179
                                    

 Söz geçmiyor ki zamana, akıyor aldırmadan,

 Bakma sen bana canım her türlü yaşıyor insan.

Büyük elini, morluklarla dolu elime koyduğunda ürperdim. İşaret parmağını morluğun üzerine getirip hafifçe dokundurduğunda acı içerisinde bağırdım. Gözlerini gözlerime sabitleyip tedirginlikle bana bakmaya başladı. O an gözlerimden akan yaşlara inat gülümsemek istedim. Gözleri, gözlerimden kayıp morluklarımda son bulunca daha şiddetli ağlamaya başladım. Canım acıyordu, ruhen bitmiştim. 

"Sana bunu kim yaptı diyorum küçük?" Olumsuz anlamda başımı salladım. Konuşacak mecalim yoktu. Karşımdaki adamı henüz tanımıyordum ve ailemden görmediğim şefkati gösteriyordu bana. Ne kadar acı değil mi? Ailesinden alamadığı şefkati onu kurtaran adam tarafından hisseden kırık bir kız... Kahverengileri mavi gözlerime baktı tekrardan. 

"Şey... Sanırım ben gitsem iyi olacak." Paltosunu üzerimden çıkartacağım an buna engel olmak için ellerimi tuttu ve kafasını olumsuz anlamda salladı.  Yaşının benden büyük olduğunu fark edebiliyordum.

Dudağının kenarını usulca kıvırıp elini elimin üzerinden çekti. "Gidecek bir yerin yok. Bunu ikimizde biliyoruz değil mi?" Mavi gözlerim, gözyaşlarım nedeniyle parlarken suratına ifadesizce bakmaya başladım. Sanırım... Korkuyordum. Sadece erkeklere değil, kadınlara bile güvenim kalmamıştı. Şu hayatta son çırpınışlarımı veriyordum. 

"Bu sizi ilgilendirmez," dediğimde dudaklarını düz çizgi haline getirdi. Elini sıkıntıyla kumral saçlarının arasında gezdirdi. Ben dikkatle her yaptığı hareketi incelirken alnını kaşıdı. Ne yapmaya çalıştığına anlam veremiyordum. Evet, daha on yedi yaşındaydım fakat iyi ve kötü kavramlarını birbirinden ayırt edebiliyordum. Güvensiz olabilirdim, ama bir o kadarda sevgiye muhtaç kırık bir kızdım. 

"Genç kıza şiddet en hassas olduğum noktadır." Kaşlarım istemsizce çatıldı. Ellerimi göğsümde birleştirip gözlerimi ondan ayırdım. Boş boş etrafa bakınmaya başladığımda içimdeki sıkıntıyı anlamış olmalı ki sessiz kalmayı tercih etti bir süre. Bende konuşmadım. 

Soğuk hava, şiddetini zaman geçtikçe arttırırken göğsümde birleştirdiğim ellerimi çözüp birbirine sürtmeye başladım. Fazlasıyla üşüyordum. Gözlerim, karşımdaki garip adamın görünümünde durduğunda üzerinde sadece beyaz bir gömlek olmasına rağmen yerinde öylece durduğunu fark ettim. Hiç mi üşümüyordu?

"Üşümüyor musun?" diye mırıldandığım an büyük ağaca diktiği gözlerini gözlerimle buluşturdu. Ne düşündüğünü anlamaya çalışırken olumsuz anlamda başını salladı. Bunların hepsi beni bir kere olsun kızları yerine koymayan ailem yüzünden başıma gelmişti. Çocukluğumu elimden almışlardı, geleceğimi de almaya çalışıyorlardı. Artık... Artık susmayacaktım. Ne olursa olsun savaşacak ve mücadelemi verecektim. Onlar artık benim adıma karar veremeyeceklerdi. 

"Bu iğrenç muameleyi sana kimin yaptığını anlatacak mısın?" Yutkundum. Öfkeyi hissettiğim kahverengi gözlerine baktım. Ne diyebilirdim ki? Daha doğrusu, hangi birini anlatabilirdim? Daha dokuz yaşında bulaşık yıkarken tabak kırdığım için izi omzumda kalan tekmeyi mi yoksa ağabeyimin sırtıma kemerle vurmaları sonucu morlukların, yaraların acısını mı?  

"Ailem," dedim kısık çıkan sesimle. Gözleri şaşkınlıkla aralandığında gülümsedim. Duyunca komik geliyordu değil mi? Bir kız olacak, küçüklüğünden beri ailesi ona şiddet uygulayacak, duy ama inanma! Sesli bir şekilde yutkunduğu zaman gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine izin vermiyordum. Ağlamayacaktım, güçlü olacaktım. Bu artık son damlaydı, bana çektirdikleri her şeyin hesabını soracaktım, sormalıydım! 

"Sana yardım edebilirim," dedi kendinden emin bir şekilde. Ona baktım. Bu sefer ifadesizlikle değil, merakla her hareketini izlemeye başladım. Gözümün önüne gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdığımda yüzüne oldukça ciddi bir ifade yerleştirdi. Bu hali beni iyice meraklandırırken dudaklarını araladı. "Dalında oldukça başarılı bir avukatım." 

Avukat... Yıllarca ailemden gördüğüm şiddetin son bulması için, buz kesen odamda yorgana sarılı yatarken Allah'a dua ediyordum ağlayarak. Beni kurtarmasını istiyordum her seferinde. Bu yaşa kadar ettiğim dualar acılarımı dindirmezken her şeyden umudumu keseceğim bu gece, dualarımı sonunda kabul eden Yüce Rabb'im bana bir kurtuluş yolu göstermişti. Artık acıdan değil mutluluktan ağlayacağım düşüncesi aklıma gelince gülümsedim. İlk defa sevinç ile gülümsediğimi hissettiğimde karşımdaki duran adamın gözlerine mutluluktan parlayan mavi gözlerimi sabitledim. Kırık bir kızı aniden mutlu etmek bu kadar kolaydı işte.

"Gerçekten beni onların elinden kurtarabilir misin?" Yüzünde küçük bir tebessüm belirdiğinde başını olumlu anlamda salladı. "Kurtarabilirim, gördüğün muamelenin son bulmasını sağlayabilirim." Kurduğu cümle kulaklarımda çınlarken mutluluğu iliklerime kadar hissettim. Küçüklüğümden bu yana hiç mutlu olamayan ben, on yedi yaşımda tanımadığım bir adamın kurduğu cümleler sonucunda havalara uçabilirdim.

"İnanamıyorum," diye fısıldadığımda bana doğru iki adım atıp elleriyle bana verdiği paltosunun yakasını düzeltti. "İnan," dedi küçük tebessümünü büyütürken. Nasıl davranacağımı bilemezken bir adım öne gelip aramızdaki mesafeyi kapattım ve hiç görmediğim baba şefkatine sarılır gibi ona sarıldım. Şaşırsa bile belli etmedi, kollarını belime doladı. 

Öz babamın hissettirmediği baba şefkati tanımadığım bir adamın kollarındayken, Allah'tan gelen güven dolu hisle onu seçtim.

"Adım Ediz Güçlü, şimdi soğuktan donmadan önce buradan gidelim istersen?" diyerek soru yönelttiğinde sessizce onaylamakla yetindim. Bundan emindim. O, Allah'ın rahmetiyle yolumun kesiştiği iyi bir adamdı. Onca çektiklerim sonrasında mutlu olabilmem için bana yardım edecekti. 

...

Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından evine varabildik. Kırmızı ve krem renklerin hakim olduğu, yeni yapılmış bir binanın ikinci katında oturuyordu. Salona girdiğimizde çekingenlik bedenime yayılırken köşede etrafı incelemeye başladım. Beyaz renkli duvarların sadeliğini mavi renkte bir saat ve çeşitli tablolar bozuyordu. Krem rengi koltuk takımının önünde orta boylu bir sehpa, onlara fazla uzak olmayacak şekilde konumlandırılan televizyon vardı. Boş kalan kısımı kaplayan kitaplarla dolu yeşil renkteki kitaplık dikkatleri üzerine çekiyordu. 

"Otursana," dediğinde etrafı incelemeyi bırakıp tekli koltuğa oturan Ediz'e çevirdim bakışlarımı. Ona nasıl hitap etmeliydim daha onu bile bilmiyordum. Evine gelmemin ne kadar doğru olduğu tartışılsa da içimdeki hisse güveniyordum. Allah'ın yarattığı şefkatli hisse... Çekingen adımlarla onun oturduğu tekli koltuğun karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Paltosunun hala üzerimde olduğunun farkındayım lakin çok üşüyordum. 

"Arabam tamirde olduğu için biraz yürüdük, kusura bakma. Klimayı açtım içerisi ısınır şimdi." Başımla onu onayladığımda gülümsedi. Oturduğu koltukta dikleşip meraklı gözlerle bana bakmaya başladı. "İsmini öğrenebilir miyim?" 

"Öykü," dediğimde koltuk altında duran yastığı rahatsızlıkla çekip üçlü koltuğa attı. Ellerini göğsünde birleştirdiğinde bakışlarını tekrardan yüzüme sabitledi. Bir şeyler sormak istiyor gibiydi ama uygun bir an olduğunu düşünmüyordu sanırım. Sormadı bu nedenle. Gözleri morluklarla dolu olan elime kaydığında güçlü duruşunda bir şeyler görür gibi oldum. Acıyı, acıma hissini... 

"Seni koruyacağım Öykü," dedi gözlerini elimdeki morluklardan ayırmadan. "Söz veriyorum uğradığın şiddet son bulacak." 




kayıp yarınlar (kadına şiddete hayır!) |tamamlandı.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin