"11"

1K 97 81
                                    

Dün gece yaralı küçük bir kız bulunmuş.

Etrafına sarı kurdeleler sarılmış. 

Son bir kez süslemek istemiş onu büyükler,

Yine yasaklarıyla.

"Ruhumun en rengarenk olduğu dönemlerde, ailem olacak biyolojik gereksizler üzerine siyah darbeler atmışlardı çekinmeden. Asla geçmeyecek izler, yaralar, acılar bırakmışlardı zihnimde, ruhumda, kalbimde. Çocukluğumu yaşayamamıştım. Evcilik oynamak, onu oynarken sahteden çay yapmak için yorulacak bu eller temizlik yaparken, bulaşık yıkarken yorulmuştu."

Açık pencereden içeri süzülen ay ışığı Oğuz'un yüzünün bir kısmını aydınlatırken bu görüntü karşısında yutkundum. Yatağımın başlığına sırtımı biraz daha yaslayıp ayaklarımı kendime doğru çektim. Oğuz, sanki beni ürkütmek istemiyormuş gibi oturduğu yatakta en uca doğru kaydı. Bu davranışı beni ufakta olsa gülümsetirken sözlerime devam ettim.

"Ben, kendi çocuk olduğum zamanda olgunlaşmış ve o çocuğu ruhumun en derinlerine, tuğlalarla sımsıkı çevrelenmiş bir boşluğa hapsetmiştim. Pişman değildim. Çocukken çocukluğumu hapsetmek, onu iliklerine kadar yaşamak isteyip bunu beceremeyecek olmamdan daha az acı verecekti." Yutkundum. O anlar zihnimde perde almaya başladıkça ellerim titremeye başladı. Aniden gelen ağlama isteğimi bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Titreyen ellerime gözlerim kayınca bir süre öylece durdum.

Oğuz'un gözleri titreyen ellerime kayınca başını olumsuz anlamda salladı. Çözemediğim bir duygu hapsolmuştu sanki bakışlarının ardına. Usulca aramızda boşluk kalmasına özen göstererek bana biraz yaklaştı ve elleriyle titreyen ellerimi kavradı. Onun bu davranışı binlerce insanın, merak etme, geçecek gibi anlamsız, duygusuz sözlerinden daha önemliydi şu an benim için. Gözlerimi, ellerimi sımsıkı kavrayan ellerinden çekip yüzüne sabitledim. Bana bakıyordu. Devam etmemi istercesine gözlerini kırptığında usulca başımı salladım ve artık bitmesi için son cümlelerimi dile getirdim.

"Öyle de oldu. Daha minik ellerim oyuncak fincan, oyuncak çaydanlık gibi özendiğim şeyleri tutamadan büyüdü." Sağ elini sıkıca tutmakta olan ellerimden ayırdı ve narince yanağıma koydu. Teselli vermek istercesine başparmağı ile okşadı. Şu an yüzüne nasıl baktığımı bilmiyordum ama dudağının kenarı kıvrıldı umutla.

"Hala küçük bir çocuğa benziyorsun," demesiyle gülümsedim. Ses tonundaki şefkat verici tını, kalbime öyle bir dokunmuştu ki...

"Mutlu bir çocuk olmayı, her gece anlatılan bir masalla uykuya dalmayı çok isterdim ama maalesef ki artık öyle bir şansım yok." Oğuz ani bir hareketle ayağa kalktı. Oturduğum yatakta biraz aşağıya doğru kaymamı isteyince dediğini yaptım. Bana doğru uzanıp yastığımı düzeltti ve yatar pozisyona geçmemi işaret etti. Kaşlarımı çatarak dediğini yaptım ve yatağa uzandım. Kenarda duran örtüyü üzerime örtüp yatakta boş kalan yere, benim hemen yanıma oturdu.

"Bir varmış, bir yokmuş."

"Oğuz?" Adını soru sorarcasına söylememle bana döndü. Ne yaptığını açıklamak istercesine bir elini saçlarımın üzerine koydu ve usulca okşamaya başladı. Birkaç gün önce upuzun olan saçlarım, şu an kısacıktı. Buna kendi kendime gülümsedim.

"Bu gece bir masalla uykuya dalacaksın, aynı hayallerindeki gibi." Gülümsedim. Sol eliyle saçımı usul usul okşamaya devam ederken heyecanla onu dinlemeye başladım. Başta ne kadar soğuk bir insan gibi görünse de o, kör bir ressamın yarım kalmış tablosuydu. Ve yarım kalmış, o kadar acıya maruz kalmış bir tablo asla umursamaz olamazdı.

kayıp yarınlar (kadına şiddete hayır!) |tamamlandı.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin