"9"

1.3K 112 82
                                    

Yüreklere dokunacak acı bir peri masalının kahramanıydı o. 

Derdim büyük dermanım yok,

Hiç sorma.

Ediz'in, kardeşine beni benzetmesinin üzerinden ne kadar geçtiğini bilmiyordum. Pek konuşmamıştık. Okula gidip geliyor, ama orada hiç kimse ile iletişim kurmuyordum. Zihnimi oyalamak için yapabildiğim tek şey yazı yazmaktı. 

Ayrıca Oğuz'u tanımaya çalışıyordum. Çok farklı bir kişilikti. Fazla konuşmuyordu, derindi. Sanki her an kendisini hissettirecek derecede büyük bir yük taşıyordu omuzlarında, itiraf edebileceği ve kurtulabileceği türden gibiydi. 

"Öykü, yanıma gelebilir misin?" Ediz'in sesiyle defterimi kapattım. Onun aldığı ama daha sonra hiç kullanmadığı bu siyah sayfalı defter, acılarımın ortağı olmuştu sanki aynı kendisi gibi. Ne zaman canım sıkkın olsa anlardı ve anlatmadığım sürece bırakmazdı. Ağlarsak birlikte ağlardık, gülersek birlikte gülerdik. Bana karşı gösterdiği bu şefkat, hayata tutunma sebebim olmuştu.

Ayaklarımı parkelere sürükleyerek odadan çıktım ve salona doğru ilerledim. Karşı koltukta elinde mavi bir tokayla oturan Ediz'i gördüm hemen sonra. Gülümseyerek yanına gelmemi işaret etti. Ne yapacağını anladığım zaman güldüm. Seri adımlarla yanına ilerleyip sırtım ona bakacak şekilde yere oturdum. 

"Bu güzel saçların aslında çok kırık aynı ruhun gibi, değil mi güçlü kız?" Yutkundum. Saçlarımı okşadı usulca elleri titrerken. Yıllardır birisi bile ruhumun kırık olduğunu anlayamamıştı. Oysa Ediz... O beni bütünümle anlamıştı. 

"Saçlarım, ailemin beni döverken öfkeden tutup çekiştirdikleri bir oyuncak oldu yıllardır. Bu yüzden benim için pek bir şey ifade etmiyor." Gözümden akan bir damla yaş, ardı arkası kesilmeyecek damlaların sembolü gibiydi. 

"Kesebilir miyim?" diyerek saçlarımın ucuna minik bir öpücük kondurdu. Donakaldım. O an verebilecek tek bir cevabım yoktu. "Bundan sonra birlikte daha güzel anlamlar yükleriz onlar uzarken. Sadece bizim görebileceğimiz papatyalar yeşertiriz belki, kim bilir?" Gülümsedim. Ağladığımı görmesini istemediğim için başımı olumlu anlamda salladım. 

Komodinin üzerindeki makasa uzanıp aldı. İlk önce yanındaki tarakla narince taradı saçlarımı. Birazdan kesilecek olan saçlar, bana değer veren bir adamın yanında uzayacak ve çiçek açacaktı. İlk defa bir anlam yükleyebilecektim. Sadece Ediz'den gördüğüm değeri saçlarıma aşılayabilecektim, aşılayabilecektik. 

"Hazır mısın?" dedi titreyen ses tonuyla. Ağlayacak gibiydi, bunu hissediyordum ama ağlamasına izin vermek istemiyordum. Ne tuhaf öyle değil mi? Sessizce ağlayan güçlü kız, kahramanın ağlamasına izin vermiyordu. Usulca başımı salladım. 

Kalçamın iki parmak üzerine uzanan saçlarımı kavradı. Elleri titriyordu, bunu biliyordum. Birkaç dakika bekledi öylece. Kesecek gücü kendisinde bulamıyordu, bu belliydi. Ona güç vermek istercesine makası tuttuğu eline uzandım ve sımsıkı kavradım. Bu hareketimden hemen sonra saçlarıma makas darbesi vuruldu. Vurulan o makas darbesi zihnimde çoğu sahnenin canlanmasına öncü olurken gözlerimi kapattım. 

"Çok acı çektim," dedim titreyen ses tonumla. Birkaç dakika daha kesmeye devam etti, ardından makası ve kavradığı saçlarımı bıraktı. Oturduğu koltuktan sessizce kalkıp tam karşıma oturdu. Gözlerine baktım, dolu doluydu. 

"Çok acı çektin." Tebessüm ettim. Ellerimle yüzümü kapattım ağlamamı görmemesi için. "Ellerini çek," diyerek kavradı ellerimi ve yüzümden ayırdı. Büyük ellerinin arasına aldığı küçük ellerim, verdiği güven duygusuyla ruhuma işledi. 

"Gözyaşlarını saklama benden." Yutkundu aniden. Birden gözlerinden akmaya başlayan yaşlar şaşırmama sebep olurken ellerimi bıraktı ve bu defa o kapattı yüzünü. Ne yapacağımı bilemedim. Konuşmak, bağırmak, haykırmak istedim ama yapamadım. 

"Senin gözyaşların, Ezgi'nin göremediğim bütün gözyaşları Öykü. Senin gözyaşların, benim kırıklığımın beslendiği tek şey." Başımı olumsuz anlamda salladım. Ellerimi uzattım ellerine ve yüzünü kapatmasını engelledim. Küçük ellerim onun büyük ellerini kavrarken tebessüm ettim. 

"Gözyaşlarını saklama benden," diyerek acısına ortak olmak istedim onun repliğiyle. Dudağının kenarı usulca havaya kalktı. Belli belirsizdi, bunu fark edebiliyordum ama o an bunun bir önemi yoktu. Önemli olan tek şey karşımdaki kırık adamın güzel ruhuydu.

"Senin gözyaşların, bana değer vermeyen ağabeyimin kız kardeşi için hiç ağlamayışları Ediz. Senin gözyaşların, benim ağabeyimin eksik yanları." Ellerimi ayırdım ellerinden. Bu sefer ben bunu yapar yapmaz çekti beni kendine, sarıldı sımsıkı. Başımı sürekli olmak istediğim yere gömdüm. Ağlarken tek sığınağım olan sol göğsü, mabedimdi. 

"Keşke senin ağabeyin olabilseydim güçlü kız."

...

Oğuz, Ezgi'nin mezar taşını görünce artık tutamadığı gözyaşlarını serbest bıraktı. Birkaç adım ilerledi sevdiğine yaklaşmak için. Dizlerinin üzerine çaresizce çöktü ve sağ elini üzerini örten soğuk toprağın üzerine koydu. 

"Ben ağlarken gözyaşlarımı silmeni özledim," diyebildi titreyen sesiyle. Kolay kolay ağlayamayan derin adam, o an hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Soğuk toprağı usulca okşadı. Sevdiğinin hala yaşıyor olduğunu düşünerek kapattı gözlerini. 

"Sen böyle bir ölümü hak etmiyordun." Gözlerini araladı. Başını toprağa yasladı ve durmak bilmeyen gözyaşlarını daha fazla harekete geçirdi. Yüreğinin tam ortasında zaten taşıyamadığı büyük bir yük varken omuzlarındaki diğer yük ona oldukça ağır geliyordu. Altında eziliyordu sanki.

"Yavaş yavaş can veriyor gibiyim soluk çiçeğim," dedi toprağa minik bir öpücük kondurup. Ne yapacağını bilemiyordu. Kafasını yasladığı topraktan kaldırdı ve soluk çiçeğinin içmesini istemediği sigara paketini çıkarttı cebinden. İçinden bir sigara ve çakmağını alıp paketi yeniden cebine yerleştirdi. Sigarayı dudaklarının arasına alıp alevlenmesine izin verdi.

"İçmemi istemiyorsun, biliyorum," dedi yanaklarını ıslatan acı gözyaşlarıyla. Derince içerisine çektiği gri dumanı, usul usul gökyüzü ile buluşturdu. Bir an olsun ruhunun da bedeninden ayrılıp gökyüzüne karışmasını istedi. 

"Annenin doğurup daha sonra başka bir aileye sattığı çift yumurta ikizini araştırmamı istemiştin ölümünden bir hafta önce, hatırladın mı?" dedi sigarasını parmaklarının arasına alırken. Bir süre bekledi ve karşısındaki kişi cevap vermiş gibi sözlerine buruk bir tebessümle devam etti. 

"O ikizin seninle aynı kaderi paylaşıyormuş yıllarca soluk çiçeğim," dedi ve parmaklarının arasındaki sigarasını dudaklarının arasına götürdü. Gözyaşları yavaşça dinmeye başlamıştı. Derince bir iç çekti ve dumanı ağır ağır gökyüzüne üfledi. "Ama şu an kırık ruhlu bir adam sarmaya çalışıyor acılarını." 

Yutkundu. Sigarayı kendilerinden uzağa fırlattı ve Ezgi'nin mezar taşına dokundu. "Öykü, Ediz'in hiç bilmediği kardeşi."

Düşüncelerinizi belli ederseniz ve beğendiyseniz oy verirseniz mutluluk duyarım. 

kayıp yarınlar (kadına şiddete hayır!) |tamamlandı.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin