Eve geldiğimizde halam bizi karşıladı. Sonuçta bu pijama partisi planlanmış bir şey değildi ama yine de yeni arkadaşlar edindiğime sevinmişti. Zaten ne zamandır Helin ve Esma'yla tanışmak istiyordu.
Tanışma faslı bittiğinde odama geçtik. Esma pembe, Helin de mor pijamamı kaptığında bana bol ve gri eşofmanımı giymek kaldı. Üstüme de siyah, askılı, dar bluzumu giydikten sonra saçımı ev topuzu yaptım. Yastıkları yere dizip oturduk.
Esma "Evet, ne yapıyoruz bu gece?" diye sorduğunda "Önce pizza mı söylesek ya?" diye fikir attı ortaya Helin.
"Kesinlikle, açlıktan ölmek üzereyim," dedim ve telefonumu elime aldım. Nasıl geçtiğini anlamadık ama üç saat geçmişti. Büyük boy pizzalarımızı bitirip üstüne de tatlılarımızı yemiştik. Bugün kızlar günüydü. Üç saat önce üzüntümden konuşamaz halimi şu anım ile kıyasladığımda, artık gerçekten daha iyiydim. Kızların planı işe yaramıştı. Halam ise benden daha mutluydu.
Esma "Seni neyin mutlu edeceğini biliyoruz! Hadi Doctor Who izleyelim," deyince hemen bilgisayarımı açtım. En sevdiğim diziyi biliyordu ve bıkmadan her bölümü en az on defa izlediğimi de hatırlıyordu. Geçen ay Esma'yı da başlatmıştım ve bayılmıştı, hemen ardından o da Burak'a bulaştırmıştı.
Saat on bir buçukta kapımız çaldı. Bugün eniştemin karakolda vardiyası vardı ve kuzenimle halam da evdeydi. Yani kısaca kimseyi beklemiyorduk. Kapı çalındıktan bir dakika sonra halam odaya girdi:
"Güneş... Senin şu yanındaki çocuk... Demir... Şu an kapıda. Ne işi var burada? Demediniz mi saçma sapan hareketler yaptı diye?"
Helin hemen "Güneş onu görmek istemiyor Ebru Abla," dedi. Niye gelmişti? Artık konuşulacak ne olabilirdi ki?
Halam, "Güneş? Ne söyleyeyim kızım?" dediğinde bir cevap vermem gerektiğini anladım. Ona kızmıştım. Hem de çok. Bana ümit vermişti. Ondan deli gibi hoşlandığımı biliyordu ve bana değer vermese de beni öpmüştü. O anki zayıflığımdan, duygularımdan yararlanmıştı. Ne beklemişti ki? Onunla evine gitmemi mi? Yoksa beni de o otele mi götürecekti? Öyle biri olmadığımı biliyordu ve belki bu yüzden beni eve bıraktıktan sonra Cansu'yu aramıştı.
Tüm bunlara rağmen o an âlâ onu görmek istiyor oluşuma sinir oluyordum. Nedenini bilmiyordum ama sürekli bu olanlara uygun bir açıklaması olması için dua ediyordum. Şimdi buraya kadar gelmişti ve en sonunda mantığımdan çok kalbimi dinleyerek onunla konuşmak istediğime karar vermiştim.
Esma "Biliyorsun Güneş, konuşmak zorunda değilsin," dediğinde ayağa kalktım. Demir buraya kadar geldiğine göre bana söylemek istediği şey önemli olmalıydı. "Her şey ortada zaten. Bakalım ne diyecek?" diyerek kapıya gittim. Holdeki aynada kendime baktığımda gözlerimin üç saat önceki kızarıklığı çoktan geçmişti. Üstümdeki ev kıyafetleriyle çok kötü gözüküyordum. Hatta saçlarım fazla dağılmıştı ama artık Demir'e nasıl göründüğüm konusunu kafama takmadığım için kapıyı açtım ve karşımda onu gördüm.
"Niye buradasın?" derken, arkamdan kapıyı küçük bir aralık kalacak şekilde çekmiştim.
Demir'in gözlerini yakaladığımda beni süzdüğünü fark ettim.
Kahretsin. Onun yanına geldiğim anda o gün beni öperken hissettiklerim sanki yine dört bir yanımı, beni, bedenimi sarmıştı. Huzurunda olmak bile insanın içini harekete geçirmeye yetiyordu. Ondan hala, her şeye rağmen çok hoşlanıyordum.
"Demir, konuşmak için bir dakikan var. Arkadaşlarımı bekletmek istemiyorum," dediğimde beni süzmeyi bırakıp gözlerime baktı.
Farklıydı. Soğuk ve keskin mavi gözlere ne olmuştu?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Lise
Teen FictionArkadaşlıklar, aşk, aile, okul... Hayatınızda her şey mükemmelken, elinizdekilerin farkına tam olarak varamazsınız... On yedi yaşındaki Güneş, anne babasını ve küçük kardeşini kaybettikten sonra, yaşadığı acıların ardından hayatına devam etmek is...