-Bunu yanına bırakmayacağım kas yığını! diyerek dudağını öptüm ve ''Bunu da buraya yazdım'' dedim.
Ilgaz gözlerimin içine bakarak
-Dudaklarını dudaklarıma yaz, hiç silinmesinler benden dedi.
-Biraz daha böyle şeyler söylemeye devam edersen heyecandan öleceğim. Öldürmeye niyetin var galiba?
O sersem gülüşünü yaparak
-Imm güzel bir fikir aslında.
-Güzel mi ? Niyetin var yani ?
-Neden olmasın ? Alternatiflerimin arasına bunuda ekleyebilirim. Fena olmaz sanırım.
-Bir de alternatiflerin de var öyle mi?
-Hiç tahmin edemeyeceğin alternatiflerim var hemde.
Biraz uzaklaştım ve
-Yok yok şaka yapıyorsun, gözlerinden belli.
-Neden inanmıyorsun ki hayatım ? Heyecandan bayılma ihtimalin var da neden ölme ihtimalin olmasın ki ? Sonuçta fikir benden çıkıyo ve ben öldürmüş oluyorum dimi ? dedi.
Bir kaç saniye geçtikten sonra
-Tabiki de şaka yapıyorum. Ölmeni isteseydim, öldürmek isteseydim burada ne işim var? Hadi diyelim geldik buraya getirdim yine seni buraya. Ormanın ortasındayız nasıl olsa köpek,kurt falan illa ki vardır. Gözlerini kapatırdım götürürdüm seni ormanın içine, içinden beş'e kadar saymanı isterdim ve pat gözlerini açmış bir şekilde fıldır fıldır beni arıyo olurdun. Bu arada iki saniyede senaryo yazdırdın tebrik ederim hayatım. Dediğim gibi beni kendine yazdığın sürece hiçbir sıkıntı yok ama yanlış bir şey olursa deliye dönersem o zaman kork benim aşkımdan! Seni öldürmeye tenezzül bile edemem ve başkasının sana dokunmasına da izin vermem! Sen bana aşk'sın, bedenim seni yaşamak istiyor. Sen hiçbir şey yapma öyle dur ben sana hayat olucam! dedi.
Yok artık. Aşırı şekilde aşk içerikli ilk söz. Böyle sözler duyunca " Ne bu be yumoş yumoş" derdi. Şimdi kendisi söylüyor. İşime geldi doğrusu. Peki Ilgaz yavaş yavaş duygularını açıyor muydu? Yoksa ben mi yanlış anlamaya başladım. Yok yok yanılmıyorum, doğru düşünüyorum. Ilgaz ve duygularını dışa vurmak? Belli ki şaşırtmaya devam edecek. Öpüşmemiz de duygularını açmaya bir etkendi sanırım. Sanırım mı? Tabiki de bir etkendi. Artık açılsın yeter yani, bekle bekle nereye kadar?! Hele ki bu olanlardan sonra açılmasaydı o zaman açardım ben onu. Ne saçmalıyorum yine?! Bunları yapması başlı başına duygularını açmaya sebepti zaten. Bütün her şey çözülmüştü, bütün karışık olan her şey açıklığına kavuştu ama ya diğerleri? İç sesim beni fena şekilde ele geçiriyor. Hangi gündeyiz ? Saat kaç ? Nur teyzeler neden şimdiye kadar hiç aramadı ? Ilgaz mı tembihledi ? Ömür hiç aramadı mı ? Yoksa aramamı mı bekliyor ? "Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?" Ve bunu düşündükten sonra beyin pert. Beynim ne kadar dolu benim böyle. Bir rahat edemedi düşüncelerim yüzünden. Hem sorularım yorulmama yardım etti hem de Ilgaz. Ömür'e bu olanları anlatıp anlatmama konusunda kararsızım. Anlatsam bu bizim özelimizdi ve özelime ihanet etmiş gibi hissedecektim kendimi. Çocukluk arkadaşım sonuçta bunları anlatmasam alınganlık yapacaktı. Anlatsam dert anlatmasam dert. Ama anlatmama taraftarıyım. Çünkü ilk özelimizdi bunlar. Yok yok diğerlerini de anlatmayacağım. Ilk özel diğer özeller diye bir şey yok. Özel özeldir. Anlayış göstereceğini umuyorum. Bütün her şeyimi bilmesi bunu bilmesi gerektiği anlamına gelmiyo. Bunları düşünürken bile kendimi tuhaf hissediyorum. Sanki Ömür'ü dışlıyo gibiyim ve Ilgaz daha üstün gibi düşünüyorum. Ama ya ikisinin de yeri çok ayrı. Yok yok ikisi de ayrı kefedeler. Bir koyamam ikisini de. Sanırım Ilgaz'a sarılıp uyumalıydım, kendime gelebilmem için buna ihtiyacım var. Tüm bu saçma düşüncelerimden yoruldum ve Ilgaz'ın cevabına karşılık vermemiştim. Bir de ben bunları düşünürken cevap beklemiş olmalıydı. Cevap beklercesine bir gözlerime bir dudaklarıma bakıyordu. Ilgaz'ın yerinde olsam bende o cümlelere cevap beklerdim. Haklı çocuk şimdi. Ama ben sadece tebessüm etmekle kaldım . Cevabını çok merak ediyorsa beklemek zorunda. Bu kelimelerden sonra ne diyeceğimi bilmediğim için susmuştum ama. Başımı tekrar Ilgaz'ın göğüsüne koydum. Öylece uyumak istiyordum. Uyumaya çalışırken bir ses duydum. Evet yanlış duymadım, sesler geliyordu. Başımı Ilgaz'a döndürdüm.
-Duydun mu?!
-Neyi duydun mu ?
Oha Ilgaz duymamıştı! Kim bilir neler geçiyordu aklından?!. O sesi nasıl oldu da duymadı?
-Aşağıdan sesler geliyor. Bir baksana.
-Kedidir kedi.
-Yok artık o sesi kedi nasıl çıkarsın? Iyi misin sen?
-Hiç olmadığım kadar iyiyim.
-Idrak edemedin herhalde. Ses diyorum, bir baksan diyorum. Sen olduğun yerde duruyorsun.
Kesin anlamamıştı dediklerimi. Öyle laf olsun torba dolsun dercesine konuşuyordu.
-Ne? Neyi idrak edemedim? Noldu ki?
-Heyy gidii Ilgaz, uçup gitmenin sırası mı şimdi?! Sonra uçarsın, kalkıp bak bakalım ses nereden geliyor?!
-Şu güzelim anı bozuyoruz bir ses yüzünden! Harikasın!
Ben ses diyorum, takırtı falan diyorum Beyefendi uçağa binmişte uçuşa geçmiş bile!
-Daha çok güzel anlarımız olucak. Hadi hayatım hadi kalk nolur?! Korkmaya başladım.
-Ben varken korkmak? diye soru edasıyla kaşını kaldırdı.
Yahuu daha kaç yaşındayız bu kadar relax olabiliyor? Anlamıyorum. Bunları yapmasına şaşkındım zaten bir de bu kadar rahat davranmasına.. Acaba cesaret tozu falan mı vardı da benim mi haberim yoktu? Ne saçmalıyorum yine. Hafızam baya kuvvetlidir. Ve yine kuvvetli olduğu zamanlardan bir tanesi daha! Küçükken bir çizgi film de çocuk gök gürültüsünden korkup anne ve babasının yanına yatıyordu. Kim neydi, isimleri neydi hatırlamıyorum ama çocuğun annesi yeni ayakkabı almıştı. Ayakkabı kutusunun içinde küçük poşet parçası gibi bir şey vardı. Poşet parçasının içinde tozumsu şeyler vardı. Oğlu korkmasın diye annesi oğluna bak bu cesaret tozu diyerek yatarken giydiği pofuduklarının içine koydu. Tabi anne yüreği bu olsa gerek! Çocuk yattıktan sonra gök gürlemişti. Ama çocuk korkmamıştı. Annesine güvenmişti ve o toz parçarı ona güven vermişti.
Peki bu güveni, sakinliği, cesareti Ilgaz nereden alıyordu? Oturup tartışılabilecek bir konu bence. Ilgaz kalkıp tam gidecekti ki ayağıma takıldı. Kıkırdayarak
-Aşkından kör oldun galiba?
- Aşkımdan kör oldum ama daha sırıl sıklam olamadım canım.
-Çok konuştun he yürü git bak. Sırıl sıklam olmamışmış. Sonra konuşucaz senle git sese bak.
Vallahi dayaklık bu odun. Sırıl sıklam olmamış daha. Hah sen onu benim külahıma anlat diyecektim de daha da uzar diye demedim. O değilde bayılıyorum kendi kendime konuşmaya şu an onu farkettim.
-Tamam bakıyorum cadılaşma.
-Gel de bi bak ben ne yapıyorum sana.
Odun aşağıya inerken kapıdan kafamı çıkarttım ve gülerek
-Ses her nerden geldiyse, kim yaptıysa şimdiye kadar gitmiştir. Bu kadar uyuşuk biri miydin sen?
Ilgaz cevap vermeden durur mu?!
-Hayatım sesin çok çıkıyor gelince kapatmasını bilirim ama ben.
Her zaman ki gibi
-Işime gelir hayatım dedim.
-Benim işime daha çok gelir, büyük zevkle yapacağımı biliyorsun.
-Bilmez miyim canım!
Ilgaz'ın "Yok artık! Bu ne böyle!" dediğini duydum.
Bağırarak ve merdivenlerden inerek
-Ne ne?! Bak geliyorum, kötü bir şey varsa söyle.
-Hayır gelme!
Meraklı ben durur muyum? Tabiki de durmam. Merdivenlerden indikten sonra sol tarafa döndüm ve olduğum yerde durdum.
-Bak geldim, içeri giriyorum.
-Yok yok gelme sakın!
O orada öyle duruyor ne olduğunu bilmiyorum, meraktan ölüyorum ve gelme diyor! Meraklı olduğumu bilmiyor sanki! Bir hamleyle içeri girdim ve Ilgaz gözlerini bir yere odaklamış öylece duruyordu.
(Iyi okumalaar :) Nasıl olmus? :)