-Meriç! Aç kapıyı hayatım aç! Ses ver ne olur!
Neden deli gibi bağırıyor anladım.
-Bekle Ilgaz.
-Çabuk merak ediyorum seni.
Ben o kadar bekledim, meraktan öldüm. Yapabileceğim bir şey var mı yok mu diye düşünüp durdum. Beklemekten, bir şey yapamamaktan deliye döndüm ama o ne seslendi ne de yanıma geldi. Hiçbir şey demedi de yapmadı da. Sonra gelmiş merak ediyorum diyor. Gelde delirme! Hem kendi psikolojisini mahvediyor hem de benimkini. Bir yaptığı bir yaptığının yerini tutmuyor. Ne yapacağımı şaşırdım. Bir anı bir anını tutmuyor. Ne kadar meraklı olduğumu biliyor ve her ne olduysa onu daha çok merak edeceğimi biliyor en azından tahmin etmiş olmalı. Bilmiyorum belki beni korumak istemiştir. Ya da benim hiç görmemem gereken bir şeyi görmüştür. Peki ama o bu denli kötü olmuşken bu duruma gelmişken benim görmemi istememesi neydi peki? Buraya, buralara kadar beraber geldiksek her şeyi beraber atlattıysak neden bu sefer de böyle olmasına izin vermedi? Orada ne vardı !? Ilgaz'ı beni meraklandırdığından daha çok meraklandırmak isterdim ama bunu yapmaya hakkım yoktu. Bilinçli yaptığı bir şey yoktu. Kapıyı açmak için ayağa kalktım. Kapıya doğru giderken sağ tarafta toz pembe renginde ki pufun yanında olan küçük masanın üstünde sade desenli aynaya doğru yönümü değiştirdim. Aynaya baktığım da gözlerim şişmiş ve kızarmıştı. Üstüm başım darmadağın, gözlerimse kan çanağı gibiydi. Aynanın karşısına oturdum. Ne oldu da böyle bir şey oldu? O tıkırtıyı duymasaydım ne olurdu? Peki ya bundan sonra ne olacak? diye içimde ki ben beni ele geçirmiş vaziyetteydi. Kapıyı yumruklamaya başlamıştı. Bir yandan da bir şeyler söylüyordu. Ama ben kendi iç sesimle boğuştuğum için Ilgaz'ın dediklerini anlamadım, anlayamadım. İç sesime odaklandığım zaman veya bir şeye odaklandığımda başka şeyleri duymaz, görmez olurdum. Şu anda da olduğu gibi. Kapının sesini daha şiddetli duymaya başladığımda gözlerimi aynadan alıp kapıya doğru baktım. Kapıyı öyle yumrukluyor ki birkaç kez daha vursa kırılacak gibi. Aynanın karşısından kalkasım gelmiyor, o kapıyı kalkıp açasım hiç gelmiyor. Merakıma ilk defa yenik düştüm. Kapıyı açsam bile ne olduğunu o söyleyene kadar sormayı düşünmüyorum. Artık bir şeyleri sormadan söylemesi gerektiğini bilmeli ve merakımdan sorabileceğim soruları anlayıp benim bir şey dememi beklemeden her şeyi anlatmaya başlamalı. Yorgun ve bitkin bir sesle
-Bekler misin biraz?
-Kaç dakikadır bekliyorum zaten hadi aç artık.
-Ben de kaç saattir bekliyorum, bir şey diyor muyum?
-Ya kapıyı şimdi açarsın ya da kapıyı kırarım.
-Saçmalıyosun Ilgaz.
-Yo gayet ciddiyim.
-Kalkabilirsem açarım.
Kalkabilirsem mi? Niye böyle bir şey dedim ki! Şimdi daha çok merak edecek. Düşünmeden cevap verirsem sonuçlarına da katlanmalıyım.
-Bir şey mi oldu noldu?! Niye kalkabilirsem diyosun?! Aç şu kapıyı!
Ilgaz iyice paranoyak oldu. Bundan sonra yandım zaten. Her şeye bir şey bulup tedirgin olacak. En iyisi daha da kafasında kurmasına izin vermeyeyim diye düşünürken ayağa kalktım. Ayağa kalkmamla başımın dönmesi bir oldu. Yere kapaklandım. Ilgaz'ın bağırmasıyla kapının kırılması bir oldu.
-Ne yaptın kendine!
diyerek yanıma geldi. Elini boynumun altına koydu. Yüzünü göremiyorum ama ifadesini tahmin edebiliyordum. Ilgaz benimle konuşmaya çalışıyordu, bir şeyler söylüyordu. Ama hiçbirini anlamıyordum. Başımın dönmesi devam ettiği için gözlerimi açmadım, konuşmadım da. Ilgaz'ın kafasında bir şeyler kurup kurmamasını önemseyemezdim o an. Ilgaz'ın bir şeyler dediğini duyuyordum ama ne söylediğini anlamakta güçlük çekiyordum. Gözlerimi yavaş yavaş açmaya çalıştım ama gücüm olmadığı için, açamadım. Ilgaz gözlerimi açmamam için ısrar etti. Ağzıma kan tadı gelmeye başlamıştı. Kan tadı daha da yoğunlaştığı için öksürmeye başladım.
- Gözlerini açmaya çalış bir kere daha.
Yavaş şekilde tane tane
-Anlamıyorum dediğini duyamıyorum boğuk geliyo sesin.
- O zaman su getirmeye gidiyorum, ayılmaya ihtiyacın var yoksa başka türlü düzelmeyeceksin.
Gözlerimi kapattım nasıl olsa anlamıyordum ve kendimde değildim. Göz kapaklarıma daha fazla direnemeden gözlerimi kapattım. Ilgaz'ın ellerini boynumda ve belimde hissedince bir an korkup irkildim. Bir elini boynumun altından diğer elini de belimin altından tutmuştu. Ne yapacağını düşünmedim bu halde hiçbir şey düşünemezdim. Ellerimin düşmeyeceği şekilde kendi boynuna doğru sardı. Ayağa kalktı ve yatağa doğru yavaş şekilde yürümeye başladı. Yerden kaldırdığı zaman kendimi yüksek bir binanın çatısından aşağıya doğru bakıyormuş gibi hissettim. Başım dönüyor, ne yapacağımı bilmez vaziyette, çaresiz, kafam karman çorman, bilinmezliklerin ortaya çıkmasını ve birinin beni kurtarmasını bekler gibi hissetmiştim. Evet evet tam da her şey böyleydi. Belki daha çok şey..
(Uzun zamandır yazmadığımı farkındayım ama tatil yapmaya ihtiyacım vardı. Sizleri aksattığımı düşünüyorum. Umarım bu kadar ara vermem bir daha. Gerçekten hikaye yazarken kendimi bulduğumu hissediyorum, kendime olan güvenimin arttığını hissediyorum. Kendimi iyi hissettmek daha çok yazmamı sağlıyo ve yeni fikirler yeni gizemler geliyo aklıma. Kısa tuttum bu bölümü neden bilmiyorum umarım beğenirsiniz. Açıklanması gereken bazı gizemli şeyleri açıklamam gerektiğini farkındayım . Sadece kendi fikirlerime yer vermek istemiyorum sizin de katkılarınız olsun istiyorum bir elin nesi var iki elin sesi var gibi bir şey bu :) Vee
Sizce Ilgaz mutfakta ne görmüş olabilir?
Bundan sonrasında ne gibi şeyler olabilir ?
Yeni heyecanlar, maceralar yaşasınlar mı yoksa biraz daha bu konu üzerinde ilerlemeli miyim ? Devam edebilmek için sizleri bekliyorum.. )