( Yazıyorum yazmasına da bakalım karşılığını alabilcek miyim ? İnsan yazdığının karşılığını almak istiyor :) Karışık bir bölüm olmuş olabilir ama hepsi mantıklı,bence.. İyi okumalaar :)
Aşağıya indiğimde Ilgaz tezgahın arkasına doğru gözlerini hiç kırpmadan öylece bakıyordu. Ilgaz tezgahın arkasına bakakaldı ben Ilgaz'a bakakaldım. Neye baktığını görmek için bir adım daha atmam yeterdi. Ama bunu kaldırabilir miydim? Hiç bilmiyorum. Meraktan gelmiştim zaten mutfağa, şimdi de kaldırabilir miyim diye söyleniyorum. Değişikliğim tuttu yine. Kafamı her ihtimale karşı çevirmedim. Ne olduğunu sonuçta bilmiyorum. Öğrenmek için gelmedim mi zaten?! Bu derece saçmaladığımı hiç hatırlamıyorum. Sanırım olan şeyin etkisine girdim, daha görmeden. Papağan gibi aynı şeyleri söyleyip duruyorum. Ilgaz tezgaha bakar vaziyette oturdu olduğu yere. Ilgaz'ın yanına gitmek istiyorum ama gidemiyorum. Onu orda öylece bırakmak hiç içime sinmiyor. Bir yandan da aman görsem ne olacak diye düşünürken
-Git burdan Meriç! Çabuk!
Şimdi daha çok meraklandım. Yerimde durmayı bırakıp tam yanına gidecektim ki Ilgaz eliyle "Dur" işareti yaptı.
-Saçmalığı bırakır mısın?! Ya sen geliyorsun ya da ben geliyorum. Seni burda bırakmayacağımı biliyorsun.
-Bırak git burdan diyorum sana!
-Nefesini boşuna tüketme hayatım, gitmiyorum hiç bir yere.
-Beni dinler misin?! Yürü git artık çık yukarı, kapıyı kilitle ve ben gelene kadar da çıkmaya kalkışma!
Orada ne olduğunu bilmek istiyorum. Ilk defa merakıma yenik düştüm. Bakmadım, bakamadım. Ilgaz ilk defa yürü git dedi ve emir verir şekilde konuştu. Biliyorum beni korumaya çalıştı ama bu şekilde değil! Beni bu şekilde korurken bir yandan kırıp, üzüyor. Ama her ne gördüyse onun etkisinde olmalı.
-Bak gidiyorum ama çabuk gel! Merakta bırakma sakın!
-Burda mısın hala? Söz dinle Meriç! Yürü!
Oha yok artık! Sanki daha demin ki aşk sözlerini söyleyen Ilgaz değildi. Aslında şu an Ilgaz'a değil kendime kızıyorum. Sakın gelme dediği halde gittim yanına. Dediğini yapmalıydım. Biraz söz dinlemeliyim.
-Gidiyorum ve kapıyı açmıyorum! Tamam.
-Aynen öyle meraklı.
Bu haldeyken bile meraklı diyebiliyorsa böyle davranmayabilirdi. Neyin tribine girdim ki ben böyle. Niye uzattım bu kadar? Beni korumak istiyordu işte bütün cevap buydu. Başka sebepler nedenler niye arıyorum ki?! Ben bile bazen kendime anlam veremezken Ilgazdan beni anlamasını beklememeliyim. Onu orada bıraktığım için pişman olmak istemiyorum. Çünkü bunu o istedi ve bu sefer onu dinlemeliyim. Trip demişken bir girdim mi çıkamıyorum şu lanet olası tripten. Şu an konuyla alakası yok ama aklıma geldi. Bu durum da ne düşüneceğimi şaşırdım sanırım. Aklıma olur olmadık, alakalı alakasız her şeyi düşünmeye başladım. Bu sefer de yapmak istemediğim bir şeyi Ilgaz'ın zoruyla yapmıştım. Bir an o zaman geldi aklıma. Yapmak istemediğim, zorla yaptırdığı ve pişman olduğum için kendime kızıp tripten çıkmadığım o an. Bir şeyleri yaşama fırsatım varken yaşamam gerekeni yaşamalıydım. Yoksa her şey çok geç olabilir şimdi de olduğu gibi. Ve pişman olabilirim. Pişmanlık duygusunu yaşamak istemiyorum. Pişman olduğum zaman kendimi tribe sokup bir türlü tripten çıkamadığımı biliyorum. Insan pişmanlığı yüzünden tribe girer mi?! Iç sesimden kurtuldum ve o anı tekrar yaşıyormuş gibi oldum.
Ilgaz'ın kuzeni Yağmur Marmaris'ten gelmişti ve dolaşmak istediğini söylemişti. Doğal olarak Ilgaz onu kıramamıştı. Yağmur rica ederek benimde gelmemi istemişti. Bende halsiz olduğumu ve başka zaman dolaşabileceğimizi söyledim. Ilgaz kaş göz işareti yaparak geliyorsun demek istemişti. Ilgaz'a hayır diyemeyeceğimi biliyordum. Bunu o da biliyordu. Mırın kırın ederken kendimi dışarda buldum. Daha doğrusu Ilgaz beni zorla çıkartmıştı. Yağmur o minicik eteğinden dolayı ayakkabısının bağcıklarını yapamamıştı. Benden değilde Ilgazdan yapmasını istemişti. Ilgaz bir bana bir kuzenine baktı. Bana baktığında gözlerimi döndürüp başka yere bakmıştım. Bu " hayır yapma" anlamına geliyordu. Ilgaz da bunu da çok iyi biliyordu ama ayakkabısının bağcıklarını yapmıştı. Göz göre göre ayakkabılarını yaptı diye 3 gün boyunca full müzik dinleyip odamdan çıkmamıştım. Ne saçmalık! Ben yaparım canım diyerek Ilgaz'a izin vermemeliydim. Kuzeni olabilir ama sonuçta erkek bu. Ilgaz'a güvenmediğimden değil. Erkek nefsi sonuçta. Bu arada odam dediğimde Ilgaz'ın bana göre tasarladığı odadan bahsediyorum. Ilgaz'a "Hayır" diyemediğim için pişman olmuştum. Kuzeninin ayakkabısını yaptığı için sinirlendim ve kıskançlıktan deliye dönmüştüm. Tasarlattığı o oda sayesinde Ilgaz' a olan sinirimi atmıştım.
Ve aklıma gelen farklı bir olay daha..
Ailemi trafik kazasında kaybedince bir süre teyzemlerde kalmıştım. Milletin çenesi yüzünden çok tartışıyorduk. Yok Meriç hep dışarda, yanında olur olmadık insanlar var, sigara içerken gördük falan filan. Bende dayanamayıp artık burada kalamam diyerek eşyalarımı alıp gitmiştim. Nereye gittiğim önemli değildi. Sadece bu saçmalıklardan kurtulmak istiyordum. Iki gece Ömürlerde kalmıştım. Ailesi olmaz diyememişti. Milletin dolduruşuna gelmeyip evlerinde ağırlamışlardı. Hayatımı millete göre şekillendirmekten bıkmıştım! Ama şu saatten sonra kendime ve Ilgaz' a göre şekillendirecektim. Bu sefer kararlıyım, diğerleri gibi harman savurur gibi sallamak gibi bir şey yapmayacağım. Artık akıllandım. Ilgaz ailemin ölmesiyle beraber teyzemin milletin dolduruşuna geldiğini biliyordu ve bunalımdan çıkmam için bir kaç dakika da olsa, saatliğine de olsa kafamın boş kalması için kendimi rahat hissedebileceğim şekilde tasarlamıştı. Sevdiğim şeyleri odanın bir bölümünü kafamı dağıtabileceğim şeylerle doldurmuştu. Ve amacına ulaşmıştı.
Kuzeni yüzünden sinirlenip o oda da sinirimi yok etmiştim. Teyzem yüzünden bunalımda olduğum o anları oda sayesinde unutmuşum. Bunlar aklıma nereden geldi bilmiyorum ama Ilgaz'ı orada tek başına bırakmam beni pişman eder miydi? Etmez miydi? Bilmiyorum ama bunların "Pişmanlık"larımla ilgisi vardı sanırım. Sanki bunlar başımın üstünde baloncuklar halinde geçiyormuşcasına elimi bir şeyi yelliyormuş gibi yaptım. Bütün bunlardan kurtulmuştum zaten. Bir kere daha hatırlayıp kurtulmak ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir çağrışım yapmadı. Tek bildiğim Ilgaz aşağıda her ne yapıyorsa sadece sabırla onu beklemem gerektiğiydi. Mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldim. Yatak odasında birleşen merdivenin başında durdum. Bir yanım geri gitmek isterken bir yanım istemiyordu. Başımı mutfağa doğru çevirdim ''Nolur bir şey olmasın'' diye iç geçirdim. Merdivenlerden yavaş yavaş çıkmaya başladığımda cam sesi ve Ilgaz'ın bağırma sesini duydum. Koşarak odaya girdim ve hemen kapıyı kitledim. Kapının arkasına oturup dizlerimi kendime çekebildiğim kadar çekip başımı dizlerimin üstüne koydum. Ellerimle kulaklarımı sıkıca kapadım. Bağırışını hala duyuyordum. Olabildiğince ellerimle kulaklarıma bastırdıkça bastırdım. Kapının arkasına oturur oturmaz ağlamaya başlamıştım zaten. Onun sesini bastırmak için kendimle mücadele ettim. Hıçkırarak ağlamaya başladığımda sadece kendi sesimi duymaya başlamıştım. Ellerimle yere vurmaya başladığım da canımın ne derece de yandığını hiç önemsemedim. Çünkü Ilgaz'ın canı benimkinden daha çok yanıyordu. Yere vurmayı bıraktığımda ellerim kızarmıştı ve bütün damarlarımı görebiliyordum. Ellerimi saçlarımın arasına geçirdim ve canımın yanacağını hiç umursamadan saçlarımı çekmeye başladım. Bir yandan da ağmayıp bağırmaya devam ettim. Sustukça Ilgaz'ın sesini duyuyordum. Ya da sesi kulaklarıma, içime işlemişti. Ilgaz yarım saattir aşağıda duruyordu. Bir şey mi oldu? Ne oldu? Neden hala gelmedi ? Aşağıda ne yapıyor yarım saattir? Sorular içimi kemirdikçe kemiriyordu. Ağlamam dinmişti. Yerden kalkıp yatağa yüz üstü uzandım. Gözlerimi kapadım , hiçbir şey düşünmeden öylece yatmak istiyordum. Kulaklarımda yavaş yavaş artan bir ses vardı ya da ben öyle duyuyordum, yanılmışım. Duyduğum ses Ilgaz'ın sesiydi.
(Diger bölüm biraz geç olabilir, şimdiden kusura bakmayın.. Iyi okumalar :)