Gözlerimi kapatıp beni öpmesine izin verdim. Her geçen saniye kollarının arasında kayboluyordum. Birbirimizden uzaklaştığımızda, daha kapalı olan gözlerimi açamadan dışarı çıkmıştık. Motorsiklete binerken barmen Ege'nin kapattığı müzik yine açılmıştı. Yaşananların şokunu atlatamadan motorsiklet durdu. Kaskı çıkartıp baktığımda Demir'in otoparkındaydık. Onun evinde mi kalacaktık? Barda olanların bir açıklamasını istiyordum ve istediğim cevabı almadan, yüzleşmeden bir yere gitmeyecektim. Tamam, kabul ediyordum, Demir Erkan'ın herkesin içinde beni çekip sevgili olduğumuzu söylemiş olması içimde öyle duygular uyandırmıştı ki kelimelerle anlatamazdım. Herkes o anı görmüştü, herkes!
Tabii şehirdeki tüm kızlar da Demir'in artık boşta olmadığını anlamışlardı.
Yine de, tüm bu harika ve filmvari olaya karşın, Cansu benimle ve ailemle dalga geçerken kılını kıpırdatmamıştı. Üstelik Cenk'le olan tartışmamın da son saniyesinde gelmişti. Hadi görmedi desem, bunu da diyemezdim. Başından beri oradaydı ve gözleri sürekli üzerimdeydi. Bana yardım etmeyi aklının ucuna bile getirmemişti. Hesabını soracaktım.
Görkemli, büyük, beyaz eve girdiğimizde kendimi salondaki koltuğa attım. Müzikal zaten beni gereğinden fazla yormuştu, üstüne hiç istemediğim bir hızda gerçekleşen motorsiklet gezisi, mide bulantısı, bar macerası ve bir de bar kavgası eklenince ilk fırsatta uyumak istediğimi fark ettim. Ne Cansu'yu ne de Cenk'i sorun edecek halim vardı. Demir'le konuşmak istediklerimi konuşacak, ardından dinlenecektim. Motor yolculuğuna hala alışmış sayılmazdım. Midem iyi değildi.
Demir, "Aç mısın? Ne yemek istersin?" dediğinde "Yine mi dışarıdan söyleyeceksin? Bu koca evin kocaman da bir buzdolabına sahip olduğuna eminim," diye cevapladım. Demir çok masum bir şekilde "Ben yemek yapamıyorum," dediğinde elimde olmadan gülümsedim.
"Gel ve Güneş Yemek Servisi'nin tadını çıkar," dedim.
Tamam, bu çok da ona trip atma kararı vermiş bir Güneş davranışına örnek değildi.
"Güneş Yemek Servisi mi? Böyle rezil bir isim altında yemek yemektense aç ölürüm daha iyi," dedi ama ben onu kolundan tutup mutfağa doğru götürmekte kararlıydım. Şu ana kadar Demir'in evinde birkaç kez bulunmuştum ama hiç mutfağa girmemiş olduğumu yeni fark ediyordum.
"Bakalım burada neler var?" Buzdolabının kapağını açtım. "Bira, bira, bira, ve yine bira... Bir şişe yarısı içilmiş bira. Peynir. Domates. Çürük domates desem daha doğru olur... başka.." dediğimde Demir'in bu büyük evde neredeyse yalnız yaşıyor olduğunu anladım. Ailesi ya uzun zamandır uğramıyordu ya da uzun zaman bir kenara, hiç uğramıyordu.
"Güneş, vazgeç işte, bir yerden isteyelim," dedi. Buzdolabında kayda değer bir şey bulamayınca buzluğu açtım. "Ha! İşte koca bir paket şnitzel!" dedim ve buzluktan çıkarttım. Yanında dondurulmuş patates kızartması da vardı. Arda'nın ısrarla yapmaktan vazgeçmediği iğrenç esprileri aklıma geldi ve "Dondurulmuş gıda yemekten mi bu kadar soğuk bir insan oldun çıktın sen böyle yoksa?" dedim.
Elimden buzlu patates kızartması paketini alıp masaya koydu. "Belki ben soğuk biriyim ama..." Bana yaklaşıp kollarını belime sardı. "... istediğim zaman insanları çok güzel ısıtabiliyorum," dedi.
Öpüşmeye başladığımızda ona soracağım sorular için bir aralık bulmam gerektiğini kendime hatırlatıyordum. Başından beri istediğim şeye sonunda gelebilmiş olsak da yaptığı hareketin Cenk'e karşı basit bir oyun olmadığından emin olmam gerekiyordu. Onu kendimden uzaklaştırmak için itemiyordum, bu yüzden geri geri yürümeye başladım. Belimi bırakmadığı için o da benimle geliyordu. En sonunda gidecek bir yerim kalmayıp tezgaha yaslandığımda beni kalçamdan tutup yukarı kaldırdı ve tezgaha oturttu. Dudakları boynuma indi. Ne kadar hoşuma gidiyor olsa da beni savunmadığı için ona kızgındım. Bacaklarımı aralayıp bana daha çok yaklaştı. Başımı ve dudaklarımı ondan ayırdım. "Yemek zamanı," dedim, böylece kendime soluklanmak için bir aralık bırakmış oldum. Bana ne kadar haz verdiğini bu kadar çabuk görmesini istemiyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Lise
Teen FictionArkadaşlıklar, aşk, aile, okul... Hayatınızda her şey mükemmelken, elinizdekilerin farkına tam olarak varamazsınız... On yedi yaşındaki Güneş, anne babasını ve küçük kardeşini kaybettikten sonra, yaşadığı acıların ardından hayatına devam etmek is...