Bazı şeyleri irdelemeyi sevmezdim, olayları akışına bırakır olması gereken şeylerin olup bitmesini beklerdim. Sadece kendi halinde takılan biriydim, kendime oluşturduğum küçük bir alanım vardı ve oradan gerek duymadıkça çıkmazdım. Çizgilerim belliydi, kendimi dış dünyadan korumak adına özenle çizdiğim çizgilere bulaşan konular olmadığı sürece merak duygusunu yaşamazdım. Şuan da olduğu gibi -bana göre- kendi alanımdan uzakta kalan bu konu beni ilgilendirmiyordu. Konunun içinde yerimin ne kadar fazla veya az olduğunu da bilmiyordum, doğrusu bilmekte istemiyordum. Sadece yıllardır uzak durduğum gibi şu doğaüstü şeylerden yine uzak durmaya çalışıyordum fakat gördüğüm kadarıyla bunu sadece içimde çabalıyor, dış dünyanın dağınıklığında kendimi isteriksiz buluyordum.
Benim aksime Lalisa ortada dönen olaylarla fazlasıyla ilgileniyor, irdeliyor ve merak ediyordu. Yoongi, Namjoon ve Seokjin'in bize bir şey söylemeden gitmesinden beri meraklı bakışları ve Hoseok'u delirtecek kadar raddeye gelen sorularıyla bunu anlamıştım. Lalisa'nın bu tavırlarına şaşırmamıştım doğrusu, benim görmemek için çabaladığım bu gerçek yaşama o kendisini çoktan atmıştı. Bu dünya hakkındaki her şeyi merak eden biri olduğunu bir hafta içinde zaten anlamıştım.
"Eun Mi! Dört numaranın siparişleri hazır." Hoseok'un seslenmesi üzerine bakışlarımı ona çevirirken yüzündeki bıkkınlık ifadesine içimden gülümsedim. Lalisa'nın fazla konuşkan biri olduğunun farkındaydım ama merak ettiği bir konuda ya da daha doğrusu onu heyecanlandıran konularda çok daha fazla konuşması çekilmez olabiliyordu. Hoseok'un Lalisa'yı gördüğü gibi olduğu yeri terk etmesini anlayabiliyordum ama isteriksiz bu durum hoşuma gidiyordu, fazla tatlı duruyorlardı. Tezgahın üzerine koyulan yuvarlak siyah tepsiyi elime alıp başımla onu onayladım.
Kafede sadece Hoseok ve Taehyung'un çalışması üzerine yardıma ihtiyaçları olduğu için Lalisa ile birlikte aşağı, kafeye, inmiştik ama Lalisa'nın amacı yardım etmek yerine aklındaki soruların cevap kaynağı olarak düşündüğü Hoseok'un peşinde dolaşmak olmuş, ortaya -Taehyung ve benim için- eğlenceli bir tablo çıkarmıştı. Şimdi ise ben bir hafta boyunca arada bir yaptığım gibi garsonluk yapıyordum. Aslında bu işi sevmiştim, en azından fabrikaların rutubet kokulu yerlerinde çalışmak yerine burada birkaç saat boyunca ayakta kalmak daha iyiydi. Zaten fabrikalarda da ayakta durduğum için alışkındım.
Kafenin sol köşesinde bulunan masalardan dört numaraya doğru elimdeki tepsi ile ilerlerken tanıdık bir yüz olduğunu fark ettim, biraz daha yaklaşınca ise masada oturan kişinin Lalisa'nın bir hafta önceki sinir olduğu çocuk olduğunu anladım. Yanına geldiğimde elimdeki tepsinin içindeki siparişleri masasına koyduktan sonra "Afiyet olsun." diyerek tezgaha doğru ilerleyecekken bana seslenmesiyle durdum.
"Hey!" Fazla yüksek çıkmayan sesine karşılık kaşlarım istemsiz olarak havaya kalkarken tekrar ona doğru dönmüştüm. Dudağına yer edinmiş yan gülüşle oldukça rahat tavırlı bir insan olduğunu hissetmiştim.
"Buyurun." Birkaç sipariş daha vereceğini düşünürken eliyle ona doğru yaklaşmamı işaret ettiğini fark edince bu sefer kaşlarımı çattım. "Anlamadım?"
"Burada yeni olduğunu biliyorum." Kaşlarım daha da çatıldı.
"Ne demek istiyorsun?" Söyleyeceği şeyi gevelemesi hoşuma gitmemişti. Ağzındaki baklavayı bir an önce çıkarmasını istedim fakat söylediği cümlelerin etkisinde kalacağımı düşünmemiştim.
"Burada yenisin ve belli ki bazı konular hakkında hiçbir fikrin yok. Gördüklerinin ötesinde bir yer burası, ben sadece dikkatli olmanı söylemek istedim. Burası sana göre bir yer değil, tatlı kız." Kurduğu cümlelerle birlikte tek kaşım istemsizce havaya kalkmış, ne demek istediğini anlandırmaya çalışmıştım. Dudağın kenarındaki kabuk bağlamış yarayı diliyle ıslatırken benim halimle oldukça güzel alay ettiğini fark etmem uzun sürmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'll Defeat You ||ParkJimin
Fanfiction"Bu güç, bir hediye mi yoksa lanet mi?" • HayranKurgu/Fantastik