Aysız, yıldızsız, kapkaranlık, buz gibi bir İstanbul gecesi; elimde telefon kalakaldım sokağın ortasında. Bir şey yapmam gerek ama ne olduğunu bilmiyorum. Çantamdan arabamın anahtarını çıkarmış kapımı açacakken şeytan beni eline geçirip, esir alıyor. Anahtar ucuyla, "kızım" diye sevdiği siyah yeni arabasını çizmeye başlıyorum. Aklımın yönetimi bende değil.
Önce sağ tarafını boydan boya kazıyorum, sonra sol tarafa desenler yapıyorum. Yetmiyor, kaputu geometrik şekillerle beziyorum rastgele. Kesmiyor... Aynaları ve silecekleri bütün gücümle çekiştirerek eğip büküyorum. Belki de koparıyorum... Farkında değilim.
Yoldan geçen iki kadınla göz göze geliyorum, hiç istifimi bozmuyorum. Özenle devam ediyorum işime. Kadınlar dehşete kapılarak hızla geçip gidiyor yanımdan. Belki de polisi arıyorlar şu anda, umurumda bile değil. Hiçbir şey dindirmiyor içime düşen ateşi. Dağlardan bir kaya koparıp üzerine atasım var.
Daha fazla harap edecek bir yer kalmadığını düşünerek arabama doğru adım attığımda eserime imza atmak geliyor aklıma. Şoför kapısının üzerine büyük harflerle, derin derin adımı kazıyorum. Oh şimdi oldu! Çölde buz gibi su içmişcesine rahatlıyorum. "Gördüklerin benim eserim!" diyerek bir mesaj atıyorum. Kahkahalarla arabama binip ayrılıyorum sokağından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semizotu Bilgesi
RomanceEski kocası, sevgilisi, teyzesi, çocuğu ve işi arasında sıkışıp kalmış, eski kafalı modern zaman kadınlarından biri; Rüya'nın hikayesi. Kaderin elinde oyuncak olduğunu düşünen bir sürü insan gibi yaşamın yüzüne hiç gülmediğini ve gülmeyeceğini düşü...