Qsak 28/4M762, Ientra/Odam
Aklımda iki soru vardı. Elma neden çürüktü? Ve asıl soru, elma gerçekten çürük müydü? Elmayı olduğu gibi masanın üzerine bıraktım. Bu olayı yaklaşık 3 ay önce yaşasaydım sanırım kafayı yerdim. Artık yaşadıklarım o kadar sıradan geliyordu ki. Şaşıramıyordum bile. O kadar yorgundum ki, elma üzerinde düşünmeye bile üşeniyordum. Kafamı vurup uyudum.
Gözlerimi ovuşturup açtım. Bayağı rahatlamış hissediyordum. Hafifçe yataktan kalktım ve gerildim. Odamda pencere olmadığı için zaman algımı kaybetmiştim. Gece mi yoksa gündüz mü olduğunu bilmiyordum. Sadece geliyor ve uyuyordum. Normalde bir işkence yöntemi olarak kullanılır. Bir insanı penceresiz bir odaya kilitler ve sadece yemek verirsin. Zamanla kişi delirmeye, zaman algısını kaybetmeye başlar. Sahi, en son ne zaman yemek yemiştim?
Ayağa kalkıp, küp şeklindeki her kenarında bir tane olacak şekilde 4 meşale ile aydınlanan odamı süzdüm. Gözüme batan ise yatağın bulunduğu kenarın tam karşısında bana doğru bakan aynaydı. Odamda ne zamandan beri bir ayna vardı? Aynanın karşısına geçip siyah düz saçlarımı şekle soktum. Karnım gurulduyordu. Çürük elmanın Amarus'un bana yaptığı bir şaka olduğunu düşündüm ve olaya açıklık getirmek için elmayı cebime koyup koridora çıktım. Koridorun meşale ateşleri her zamankinden daha sönüktü. Ateşler neredeyse sönecek gibiydi. Önümü zar zor görebiliyordum. Yolumu bulmamı sağlayan şey salondaki şömine ateşiydi. O ateşin söndüğünü hiç görmedim.
Kapıyı yavaşça aralayarak içeri girdim. Koltuğunda oturmuş içinde bir dilim limon bulunan çayını içiyordu. Acaba hiç uyuyor muydu? Hiç de yorgun gözükmüyordu. Her insanı elbet anlayabilirdim ama Amarus bana çok ilginç geliyordu. Usulca koltuğunun yanındaki sandalyeme oturdum. Her zamanki gibi öylece şömineye bakıyordu.
Cebimdeki elmayı çıkartıp Amarus'un koltuğu ve sandalyem arasında duran işlemeli cam sehpanın üzerine koyarak Amarus'a bir soru yönelttim. "Bu elmanın nesi var?" Amarus keskin gözleri ile birden bana baktı. Sanki yıllardır içinde bulunduğu astral seyahatten sırtına vurulan bir bıçak darbesi ile uyanmış gibi. "Özür dilerim dalmışım." dedi ve elmaya baktı, ben dik bakışlarla Amarus'u süzerken. Elmayı eline aldı ve dedi ki "Aynı soruyu ben sana soruyorum. Elmanın nesi var?" ve elmadan bir ısırık aldı.
İşte bu yaşadığım olay cidden ilgimi çekmişti. Elma çürük değildi. "Bu nasıl oldu? Odama götürdüğümde çürüdü ve yanıma aldığımda da çürük olduğuna eminim." diye sordum Amarus'a. Elmadan bir ısırık daha aldı. Beni dinlemiyor, doyasıya elmayı yiyordu. Elmayı bitirene kadar bekledim. Amarus'un tavırlarına alışabiliyordum zamanla. Elmayı bitirdiğinde geriye kalan tek şey sapıydı.
Elmanın sapını sehpanın üzerine bıraktı ve ellerini kenetleyip bana dönerek bir soru yöneltti. "Bir elma kaç günde çürür evlat?" "Eğer kesilmişse ve gerekli şartlar altında değilse 1 günde çürür sanırım." "Peki ya kesilmemişse?" "Büyük ihtimalle 4 güne çürür." "Doğru tahmin." dedi ve ayağa kalkarak salonun içinde daire çizmeye başladı. "Suyu hatırlıyor musun?" "Akışkanlığın sembolü değil mi?" dedim aklımda kalan bilgiyi kullanarak. "Evet." diye yanıtladı. "Ve nesnelerin en tehlikelisi." diye ekledim. İşaret parmağını bana uzattı ve "Kesinlikle!" dedi. Ders verirken uyarıyormuş gibi bir havası vardı. Bir yandan da heyecanlanıyor gibiydi. Kafasını yukarı kaldırdı ve bana bir soru yöneltti. "Odan nerede?" Alaycı bir tavırla "Koridorun sonunda tabi ki." dedim. Yavaşça yanıma geldi ve anlıma hafifçe vurdu. "Bildiğini sanıyorsun." Boynumu yere eğerek özür diledim. Ellerini arkasında kavuşturup salonun içinde daire çizmeye devam etti.
Salonu koridora bağlayan kapıyı açtı. "Odan, yetişkin bir insanın durmaksızın yürüme hızıyla 17 gün uzaklıkta. Louma'da dört bir yanı duvarla çevrili küpten oluşan bir zindan." dedi ve eliyle koridoru işaret etti. Koridorun sonundaki duvar, yani benim odamın kapısı, hızlıca uzaklaşmaya başladı. Heyecandan kendi kendime gülmeye başladım. Gittikçe uzaklaştı, uzaklaştı ve uzaklaştı. Sonunda duvar o kadar küçüldü ki artık göremiyordum. Amarus gülünç suratıma bakarak bıyık altından gülmeye başladı. Resmen ağzım açık koridoru izliyordum. Amarus kahkaha atmamak için kendini zor tutarken sordu "Odana gitmek ister misin?" Şaşkınlıktan ağzım açık bir şekilde Amarus'a baktım. Amarus dayanamayıp kahkaha atmaya başladı. Ardından ben de Amarus'a katıldım.
Kısa süre sonra gülmeyi bıraktık. Amarus kapıyı kapatıp koltuğuna oturdu. Sesini düzeltti ve ellerini kenetledi. Ortamdaki neşe yerini ciddiyete bırakmıştı. Amarus konuşmaya başladı. "Su, akışkanlığı temsil eder. Senin koridor sandığın yer, üzerinde su büyüsü kullanılan bir geçit. O tünelin normal uzunluğu yaklaşık 2000 KM civarında. Sen oradan yürürken nasıl 15 metre gibi gözükse de. Su büyüsü sayesinde zamanda ileri gidiyorsun." "Tahmin ettiğimden daha ilginç ve karışıkmış." dedim bir yandan düşünürken. "Daha bitmedi. Fark ettin mi? Elma çürüdü fakat senin sakalların çıkmadı. 17 günlük bir sürede senin yaşına gelmiş bir erkeğin kolayca sakalları çıkar." İstemsizce elimi çeneme götürdüm. Nedense hiç öyle düşünmemiştim. Geçit elmayı çürütse de, benim üzerimde herhangi bir değişiklik yapmamıştı. "Demir." dedi. "Demirin asıl amacı benliğini korumaktır. Ancak kullanılan sıvı su ise, ortada zaten tek bir benlik vardır. Zamanı hızlandırma aşamasında farklı bir katmana gitmezsin. Sadece bulunduğun katmandaki akışı değiştirirsin. Dolayısıyla ikinci bir benlik oluşmaz. Eğer demir su ile kullanılırsa benliğin yerine bedenini korur. Bu 17 günlük bir geçit. Demir olmasaydı sadece sakalların ve bıyığın uzardı. Bu gayet komik ve basit duruyor olabilir. Ancak demir olmadan açılan 50 yıllık bir geçidin sonuna vardığında. Bunamış olursun. Dişlerin dökülür, kemiklerin erir ve etin sarkar. Demir, bu özelliğini kanda da gösterir. 50 yaşındayken içinde demir de bulunan 30 yıllık bir mekânsal sapma gerçekleştirirsen hala 50 yaşında olursun ve ikinci bir benlik oluşur. Ancak demir olmadan gerçekleştirdiğin mekânsal sapmada 20 yaşında olursun ve önceki benliğin silinir. Yeterince açıklayıcı oldu mu?" "Evet, mantıklı gelmeye başlıyor. Anladığımı düşünüyorum." dedim ve arkama yaslandım.
Amarus elini cam sehpanın üzerinde duran elma sapının üzerine getirdi. Bana bakarak "Dikkatli izle." dedi. Elma sapından damla damla su ve kan gelmeye başladı. Su ve kanın akışı gittikçe hızlandı. Damlalar elma halini almaya başlıyor, renkleri saydam ve kırmızıdan beyaza dönüyordu. Gördüklerim o kadar güzeldi ki, kelimelerle anlatmak evrendeki en zor bulmacayı çözmekten daha zordu. "Sadece ileri değil, akışı geriye de çevirebilirsin." dedi Amarus hayranlıkla elmayı izlerken. "Kan ile." dedim. "Kan ile." diye tekrarladı. Amarus elini kaldırdığında sehpanın üzerinde yemyeşil bir elma duruyordu. "Zamanın yapabileceklerini hayal bile edemezsin evlat." dedi ve gülümseyerek ayağa kalktı. "Ben biraz gezintiye çıkacağım, gelince konuşacağımız önemli bir şey var ben unutursam sen hatırlat." dedi Oghma'nın kapısını açtı. "Tamam usta." dedim. "Amarus." dedi ve kapıyı arkasından kapattı. Derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım. Tüm öğrendiklerimi aklımdan geçirdim. Su gerçekten de mükemmel bir nesneydi. Güzel olduğu kadar tehlikeliydi de.
Sandalyeden kalkarken cam sehpaya baktığımda sehpanın üzerinde yemyeşil bir elma yerine güzeller güzeli bir elma çiçeği vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kronograf
Science FictionAola 17 yaşındaki bir sokak çocuğudur. Şans eseri kronograf adında zamanı kontrol etmeye yarayan bir alete rastlar. Yaşadığı birçok acı tecrübeden sonra Amarus adında gizemli bir adam belirir ve ona aleti tam olarak kullanabileceğini, zamanın efendi...