XVII - Mola

16 2 0
                                    

Praw 13/4M763, Ientra

"Su mu?!" diye çemkirdim birden. Neredeyse içmekte olduğum çayı ağzımdan püskürtüyordum. "Evet" dedi gayet sakin bir şekilde. "Ama suyu kullanmamam gerektiğini söylemiştin?" dedim meraklı bir şekilde. "'İznim olmadan.' kullanmaman gerektiğini söylemiştim." dedi ve alnıma hafifçe vurdu. "Ve şu an izin veriyorum." diye ekledi. "İyi de çok tehlikeli olduğunu söylemiştin. Hem nasıl kullanacağımı da bilmiyorum." dedim bir yandan alnımı ovarken. Benden su büyüsünü kullanmamı istiyordu ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Aşırı derecede ağır bir büyü olduğu için de korkudan deneyememiştim. "Bu zamana kadar zihninin yerine oturduğunu düşünüyorum. Kütüphanede tahmin ettiğinden de fazla şey öğrendin." dedi alaycı bir tavırla. "Yaklaşık 10 dakika sonra Oghma'ya gel hazırlıkları yapacağız. Ben biraz hava almaya çıkıyorum." dedi ve Oghma'nın kapısından çıkıp arkasından kapıyı kapattı. Bir yandan heyecanlıydım. Ama öte yandan korkuyordum. Daha 18 yaşındaydım ve kendi aptallığım yüzünden 65 yaşında olmak istemiyordum.

Çayımı yavaş yavaş içtikten sonra ayağa kalkıp silkelendim. Kupamı tezgâhın üzerine bıraktım ve Oghma'ya doğru yöneldim. Kapıyı açtığım an soğuk rüzgâr ciğerlerime doldu. Amarus, Oghma'nın ucunda her zamanki duruşu ile çölü izliyordu. Oghma'nın merkezi hazır durumdaydı. Platform yükselmiş, şişeler orada duruyordu. Amarus'un yanına gittim. Keskin bakışlarla çölü süzüyordu, leş arayan bir akbaba gibi. "Hazır mısın evlat?" dedi bana. Nedense Amarus'un duruşundan cesaret alıyordum. "Hazırım." dedim. "Şu havayı son bir kez içine çek." dedi ve derin bir nefes aldı. Ben de derin bir nefes aldım. Ciğerlerime dolan serin hava rahatlamamı sağlıyordu. "Louma'nın kirli havası yüzünden özleyebilirsin." diye ekledi. "Haklısın usta." dedim. "Başlayalım." dedi ve merkeze doğru yürümeye başladı. Usta dememe artık kızmıyordu. Belki de aldırış etmiyordu. Ama benden çok daha tecrübeli ve kıdemli bir insana adı ile hitap etmek bana pek de doğru gelmiyordu. Sonuçta hitapların amacı insanlar arasındaki tecrübe farkını belirlemek değil midir?

Oghma'nın merkezine geldik. "Su büyüsünü kullanacaksın." dedi. Onaylar bir biçimde kafamı salladım. "Peki yanında hangi tozu kullanman gerekiyor?" diye sordu. Ama sorunun cevabını bildiğimi biliyordu. Sadece kontrol ediyordu. En azından ben öyle düşünüyordum. "Demir." olarak cevapladım. Demir kullanmam gerekiyordu. Çünkü demir zaman katmanları arasındaki benliğimi korumamı sağlıyordu. Ancak su ile kullanılırsa bedenimi koruyordu. Buradan Louma'ya olan mesafe normal bir insanın durmaksızın yürüme hızı ile yaklaşık 17 gündü. Demir kullanmak zorunda değildim. Ömrümden pek bir şey almazdı 17 gün. Ancak oraya vardığımda mağara adamı gibi görünmek istemiyordum. "Doğru, demir." dedi. Aynı zamanda benim ve merkezin etrafında dönüyordu yavaşça. "Artık zihninin yeteri kadar kuvvetli olduğunu düşünüyorum." dedi bana. "Ne için?" dedim. Bir yandan da böbürleniyordum kendi kendime. "Suyu kontrol edebilmek için." diye yanıtladı. "Bir hafta zamanın var evlat. Zamanını iyi değerlendir, mümkün olduğunca kronografı kullanmamaya çalış." diye uyardı beni. Koskoca bir yılı telafi etmek için bir hafta oldukça az bir süreydi. Düşündüğüm ilk şey Lilionna'dan yiyeceğim azardı. Bilmem belki de o kadar kızmazdı bana. Ama ondan önce düşünmem gereken şey, su büyüsünü nasıl kullanacağımdı. Daha önce hiç kullanmamıştım ve birdenbire Amarus benden su büyüsünü kullanmamı istedi. "Akşamüstü yola çıkacaksın. Odana git ve hazırlıklarını yap, zor bir yolculuk olacak senin için." dedi ve Ientra'ya doğru yürümeye başladı.

Louma'ya gideceğim için biraz heyecanlı, su büyüsü için de biraz meraklıydım. Oghma'nın kenarında biraz daha durduktan sonra yavaş yavaş hazırlıkları yapmak üzere odamın yolunu tuttum. Ientra'ya girdiğimde Amarus şömine başında çay içiyordu. Biraz telaşlıydı, sanırım benden ötürüydü. Odama doğru yürümeye başladım. Amarus hazırlan demişti ama odamda hiçbir şey yoktu. Ve o an fark etmiştim ki Ientra'ya geldiğim günden beri üzerimde aynı kıyafet vardı. Siyah bol bir pantolon, uzun koyu gri bir bluz. Geldiğim günden itibaren üzerimde olmasına rağmen kıyafetler temizdi.

Odama girip kronografımı sehpanın üzerinden aldım. Tam kapıdan çıkacak iken gözüm aynaya takıldı. Çok yorgun bir surat ifadem vardı. Saçlarım biraz dağılmış, saçımı topladığım lastik kopmak üzereydi. Lastiği çıkarıp cebime koydum. Saçlarımı dağıtıp birazcık şekil vermeye çalıştım. Kendimi sevgilisi ile randevuya çıkan bir kız gibi hissediyordum. Sonuçta Lilionna ile 1 yıldan uzun süredir görüşmemiştim. Aynada işimi bitirdikten sonra Ientra'ya girdim ve koltuğunda oturan Amarus'a bakarak, "Usta, gitmeye hazırım." dedim. Amarus çayının son yudumunu da aldıktan sonra yavaşça ayağa kalktı. Birkaç esneme hareketi yaptıktan sonra Oghma'nın kapısını açtı. Birkaç adım attıktan sonra arkasını döndü, "Ee gelmiyor musun?" dedi alaycı bir şekilde bana bakarken. Elim ayağıma dolanaraktan "Geliyorum usta!" dedim ve koşar adımlarla arkasından gittim.

Oghma'nın kenarına geldik. Amarus cebinden küçük bir çanta çıkardı. Çantayı bana uzatıp, "Al, tatilin boyunca sende kalsın, lazım olabilir." dedi. Çantanın içini açtığımda içinde 5 tane de küçük tüp vardı. Büyü materyalleri oldukları anlaşılıyordu. Su, gözyaşı, kan, kum ve demir. Bir tanesi eksikti. Kömür, kömür neden yoktu? Kullanmayacaktım ama neden orada olmadığını merak etmiştim. "Usta kömür neden yok?" dedim küçük çantayı işaret ederek. "Yanlışlıkla dahi olsa kömürü kullanmanı göze alamam." dedi. "Bunlar da Oghma'nın merkezindeki şişeler gibi sınırsın kaynaklara sahipler. Yanında taşımak için de gayet uygunlar." dedi çantanın içindeki kan tüpünü alıp elinde incelerken. "O kimin kanı?" diye sordum. İncelemekte olduğu küçük tüpü çantanın içine bıraktı ve gülerek bana bakarken, "Senin." dedi. "Benim mi? Benim kanımı nereden buldun ki?" diye sordum, sinirli ya da gergin değildim sadece merak ediyordum. "Uyurken." dedi hafifçe kikirderken. "Ha bu arada gözyaşları da senin." diye ekledi. Kikirdemeye devam ediyordu. "En azından ben uyanıkken alsaydın." dedim gülerek. "Su şişesini içmek için de kullanabilirsin." dedi Amarus. Evet bu işime yarayabilecek bir tavsiyeydi. "Sonuçta sınırsız bir kaynak." diye ekledi. "Tamam usta." dedim.

Çantanın ağzını kapatıp cebime koydum. Amarus ciddi bir hal aldı. "Mümkün olduğunca kronografı kullanmamaya çalış." dedi. "Neden ki?" diye sordum. Daha önce birçok kez kullanmıştım Louma'da iken. "Çünkü orada kontrolüm altında değilsin, zorunda olmadıkça kullanma. Unutma tatil için oradasın, kafanı biraz dağıt." dedi. "Lilionna'ya da kronograftan bahsetme, onun da zamanı gelecek." diye de ekledi. Başımla onayladım. Amarus, "Başlayalım." dedi ve birden ellerini yukarı kaldırdı. Aniden çölden yukarı doğru bir kum kitlesi gelmeye başladı. Metrelerce yükseklikte olmamıza rağmen kumlar son hızla yükseliyordu. Sanki çöl tam ortasından gökyüzüne doğru emiliyor gibiydi. Kum kitlesinin ucu Oghma'nın kenarına deyince Amarus gökyüzüne bakan avuçlarını yere doğru çevirip kollarını iki yana ayırdı. Kum taneleri aniden kızarıp ısınmaya başladı. Yavaş yavaş cam halini alıyorlardı. Gördüğüm şey karşısında öylece kalmıştım. Hiçbir şey söyleyemiyor hayranlıkla Amarus'u izliyordum. Her geçen gün daha da şaşırıyordum. Bir zaman büyücüsünün neler yapabileceğini gördükçe içimdeki heyecan ve arzu daha da ateşleniyordu.

Kısa bir süre sonra Oghma'dan çölün ortasına doğru uzanan camdan bir merdiven oluştu. Merdivenin ucuna yavaşça yaklaşıp aşağı baktım. Aşağı inmem sanırım yaklaşık yarım saat sürecekti. Amarus son bir cümle söyleyip göz kırpıncaya kadar ortadan kayboldu. "Yolun açık olsun evlat."

KronografHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin