Yukarıdan duyulan,heyecanlı adım sesleri ile Yoongi'nin yüzüne büyük ama yandan bir gülümseme yapışmıştı.
Çağrılan çocuk -Jeon Jungkook- hızla merdivenlerden aşağı tırmanıyordu.
Yoongi onu gördüğü an,vücut yapısı olarak babasına çok benzediğini anlamıştı.
Kestane kahverengisi olan saçları,iki yana ayrılmış ve dağılmıştı. Esmer,kaslı ve uzun olan bedeni ile,şaşırtıcı derece nefes kesiciydi.
Yüzü heyecan ile parlarken, Yoongi ile buluşturdu koyu kahverengi gözlerini Jungkook.
O buz gibi,duygusuz bakışları farkettiğinde ise içi titremişti. Kötü ününü cidden hakediyor olmalıydı.
Çekingen bir şekilde yaklaştı minyon bedene Jungkook.
Sırf bu adama bakarak görüntünün her şey olmadığını yeniden anlamıştı küçük Jeon.
Jungkook sakince dikleşti ve saygı gösterdiği adamın önünde küçük bir şekilde eğildi.
İşte bu idi Min Yoongi.
Tek bir bakışı ile cazibesine düştüğünüz,her durumda ipleri çektiğini bilen karanlık bir adam.
"Dikleş."
Emir veren bir tonda konuştu Yoongi. Onu duyan küçüğü ise hemen dikleşmişti bulunduğu yerde.
Ona doğru uzatılan kemikli el,süt beyazı bir ten ile buluşmuş ve kuruyarak kahverengiye dönmüş kan ile mükemmel bir uyum gösteriyordu.
