2 Hafta sonra
Birazdan kızlarla dışarı çıkacaktık. Mete, hala telefonda Müge'yle olan konuşmasını bitirememişti. İkiside birbirleriyle fazla görüşemiyordu. Bu yüzden telefonda aşırı vakit geçiriyorlardı. Bende oyalanmak için Ezgi'yi aradım. Birazdan evin önünde olacağını söyledi. Bu sırada Mete yanıma geldi.
"Müge birazdan burda olur. Hadi çıkalım. Ben garajdan arabayı alayım. Ha, bu arada nereye gidiyorduk?"
"Ilıca. Evet, Ilıca'ya gidiyoruz. Oradaki yazlıkta çok güzel bir kahvaltı yaparız. Ne dersin?"
"Valla iyi fikir keke. Geçen hafta gittiğimizde parmaklarımı yiyordum."
Onayı aldığımıza göre gidebilirdik. Birkaç dakika sonra Ezgi geldi. Üzerinde kot bir tulum vardı. Bu ona yakışmıştı. Saçlarını iki taraftan örmüş ve yüzünde sadece rimel vardı. Doğal olmasını sevmiştim.
"Bulut!! Seni gördüğüme o kadar çok sevindim ki." diyip kucağıma atladı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Bir an yalpaladım. Ezgi'den böyle birşey beklemiyordum. Gülümseyerek karşılık verdim. Kafamı yana çevirdiğimde ise Mete'yi Müge'ye sarılırken gördüm. Artık gidebilirdik. 2 saatlik bir yolumuz vardı. Arabaya atladık. Mete yolda çevirme olmasın diye hatim indiriyordu. Çünkü 17 yaşındaydık ve ehliyetimiz yoktu. Kazasız belasız Ilıca'ya vardık. Hemen bir masa kiraladık. Artistik bir şekilde garsona masayı donatmasını söyledim. Semt çocuğuyuz sonuçta şeklimiz yeter. 10 dakika sonra masada sadece kuş sütü eksikti. Ben Mete'ye Mete de bana bakıyordu. Garson elinde küçük bir sandıkla geldi. Siktir! Hesap geldi şimdi sıçtık. Mete kutuyu alır almaz içine nakitleri bırakıp "Üstü kalsın." dedi. Artist piç! Yemeğin tam ortasında Ezgi'nin telefonu çaldı. Telefona baktığımda ise gördüğüm tek şey Arapça harflerdi. Ne anlama geldiğini anlamadım. 15 dakika sonra yanımıza geri döndü.
"Konuştuğun kişi kimdi?"
"Şey, Erasmusla Türkiye'ye gelen bir arkadaşım. Okulda bir projemiz varda. Buluşabiliriz miyiz diye sordu."
"Sende 20 dakika boyunca buluşamayız kelimesini mi anlattın ona?" Diye atıldı Mete. "Haklı. Ne konuştun 20 dakika boyunca?"
"Dedim ya ödev işleri falan. Gereksiz işler." "Sen şu Erasmuslunun numarasını birde bana ver bakayım. Gereksiz mi değil mi anlarım ben."
"Ya Bulut. Önemli değil diyorsam değildir." "Aman Bulut Bey keyfiniz kaçmasın." Dedi Mete. Kendimi tutamayıp güldüm. Ezgiye bu konunun hesabını sonra kesecektim. Kahvaltımızı ettikten sonra biraz gezinmeye çıktık. Ezgi bu süreçte yine telefonla konuştu. Mete, Müge ve ben gayet iyi eğlenirken o bize hiç katılmadı. Umrumda da değildi. Bir boklar yiyordu ama neydi. Bunu kesinlikle araştırmam lazım. Saat 3' e gelirken eve doğru yola koyulduk. Kızları evlerine bıraktıktan sonra Mete'yle bizim eve geçtik. Mete koltukta bir gelip bir giderken ona bir yastık fırlattım. "Uyan amına koyim. Ne bu tembel hayvanlar gibi her yerde uyuyorsun? Anlatmam gereken birşey var." dedim tedirgince. "Söyle. Önemli değilse ağzına sıçarım ama bunu bil."
"Sorun Ezgi. Bugün telefonla biriyle neredeyse bütün gün konuştu fark ettin mi? Ona seslememe rağmen beni takmadı bile. Birde konuştuğu kişiyi Arapça kaydetmiş. Erasmuslu diyor. Sence ne kadar doğru?"
"Evet. Bugün acayip seni boşladı. Onu fark ettim. Anaa ben şu kaşar Irmak'tan bunun hakkında bilgi alacaktım. Bekle ben çıkıyorum. Gideyim bi şunun evine de öttüreyim. Hadi görüşürük."Mete bu işi başarabilirdi. Ona bu öttürme alanında aşırı fazla güveniyordum. Saniyeler içinde kanınıza girip öğrenmek istediği şeyi size fark ettirmeden söylettirebilirdi. Mete evden çıktığında ben de koltuğa uzandım. Bugün yorucu bir gün olmuştu. Ve çok stresli. Aklımda sadece bir şey vardı. Ezgi bana böyle birşey yapar mıydı? Beni bir başkasıyla.. siktir. Söylemek dahi istemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşayamayanlar
Roman pour Adolescentsİyiler, kötüler ve yılanlar. Ve bunların arasında kalmış iki yakın dost.