SİND KRALI

11 2 0
                                    



Creelerin kalkanına sahip olmasa elinde bu savaşı kazandıracak hiçbir şey olmayan Fox daha kalkanın nasıl kullanılacağını bilmiyordu. Zaten yüzüğü daha yeni eline takmış olan Fox yüzüğün ona verdiği güçleri de 30 saniye önce öğrenmişti. Vincent o kadar fazla konuşuyordu ki adamın arkasından geldiğine mi odaklansın yoksa Vincent a mı odaklansın bilemiyordu. Zaten küçücük adada nereye kaçacağını da bilmiyordu. Vincentın susmak bilmeden ona taktik vermesi onu strese sokuyor ve gözleri olmayan adamın yaptığı sağır edici büyüyü istiyordu. Psikolojik olarak savaşa hazırlanıyordu. Sonra aklına bir fikir gelmişti. Bu adam benim takip edildiğimi bildiğimi bilmiyor yani onu şaşırtırsam zaten kazanırım dedi. Arkasını dönüp elinde sanki mızrak tutuyormuş gibi bir hareket yaptı. Gerçekten işe yaramıştı. Elinde bir mızrak oluştu. Ama döndüğü yerde kimseyi göremedi. Sonra bir ses duydu. Ona doğru sudan yapılmış hançerini sallayan Sind kralı hançer Cree kalkanına çarpınca büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Fox elindeki mızrağı fırlattı. Ama mızrak kalkanın iç duvarına çarpıp geri dönmüştü. Neredeyse kafasına saplanacaktı. Sind kralı Cree kalkanını kullanmayı bilmiyorsun demek dedi. Kral denizden çekltiği büyük bir su kütlesinden bir bina boyunda bir kılıç yaptı ve Fox un üstüne savurdu. Kalkan hiç hasar almadan saldırıları savuşturuyordu. Sind kralı saldırmayı denemekten vazgeçti. Fox bana neden saldırıyorsun dedi. Sind kralı cebindeki konuşan altını sadece sen duymuyorsun. Hep kafamın içinde yankılanıyordu bu ses. Siz yaklaştıkça daha da arttı. O benim babam Vincentın sesi. Fox altına doğru şaşkın bir bakış attı. Vincent yıllar önce ben kralken bütün topluluklar barış içinde yaşardı. Tanrı kral Yancy Hollandı benden alınca o zamanlar adı Sind olan güzel, genç bir kız ile birlikte oldum. Ondan sonra da zaten altına dönüştüm diye bir açıklama yaptı. Fox olayları hiç anlayamasa da Vincent a sinirlenmişti. Bu kadar çok konuşan bu altının bir çocuğu daha olduğunu ona söylememesi kalbini kırmıştı. Vincent Sind kralına seslendi. Auris oğlum kardeşin Sioux bir dağda kilitli. Onu kurtarmamızda bize yardım etmen gerek dedi. Auris sana hiç güvenmiyorum Vincet dedi ve ekledi Ama bu çocuğa suyu nasıl kontrol edeceğini öğretebilirim dedi. Tekrar yolculuğa çıkacak olmak Fox u biraz üzüyordu. Hem daha yemek bile yememişti. Zaten yemek yiyecek parası da yoktu. Ava topraklarına ayak bastıklarında her şeyin ne kadar farklı olduğunu gördü. Avalar kendileri için yarattıkları kanatlar sayesinde uçan canlılardı. Onların özelliği havayı ve hava olaylarını kontrol etmekti. Phoebe genelde kurak hatta çoğunluğu çöl olan bir gezegendi. Avalar hava olaylarını kontrol etikleri için kendi topraklarına yağmur yağdırmış ve burada binalardan daha büyük ağaçlar ortaya çıkmıştı. Çeşit çeşit meyveler vardı ağaçlarda. Hatta tanrıçanın özel bahçesinde bile olmayan bitkiler vardı. Auris önden gidiyordu. Fox ise etrafı izleye izleye gidiyordu. Fox Auris e buraları biliyor gibisin dedi. Auris birkaç yüz yıl önce gelmiştim. Ama çok değişmiş etraftaki bitkiler çok farklı gözüküyor dedi. Bunu demesinin ardından ayaklarını hareket ettiremediğini fark etti. Yapışmıştı.

100 yıl önce

Ava kraliçesinin emri ile bilimsel çalışmalara başlanmış ve ilerleme sağlanmıştı. Artık sadece birkaç ırk yoktu. Avalar kendilerine itaat edecek yeni ırklar yaratmışlardı. Bu ırkların ilki Planta ırkı idi. Ava kraliçesi bu ırkı yeni yeni yetişmeye başlayan bitkilerin daha hızlı yetişmelerini sağlamak için yaratmıştı. Planta ırkı her tür bitkiyi kontrol edebiliyordu. Hatta yeni bitki ırkları oluşturabiliyordu. Ava kraliçesi bu ırka kolye gibi gözüken tasmalar takmıştı. Kendi emirleri dışına çıktıklarında Planta ırkına dayanılmaz acılar veriyordu. Eğer devam ederse ölüme bile yol açabiliyordu. Ava kraliçesi sadece yeni bir ırk yaratmakla kalmamış hayvanların da genetiğini değiştirmişti. Ava topraklarında yaşayan hayvanları kendi ihtiyaçlarına göre değiştirmişti. Birbirinden korkunç gözüken hayvanlar bilinçsiz birer kukla gibilerdi. Bilim ilerledikçe tıpta da ilerleyen Avalılar hayvanların beyinlerini programlamış ve onları sadece kendi köleleri haline getirmişlerdi. Ava topraklarının başladığı yerden merkezine doğru gidildikçe işler daha da garipleşiyordu. Tek bir dağ bile bulunmayan düz Ava topraklarında dağlar meydana gelmişti. Bu da kraliçenin bir başka emri sonucunda oluşmuştu. Avalar Sioux savaşında Creeler Siouxlara yadım götürmesin diye Creelere saldırmıştı. Ancak geçilmez dağları kanatlarıyla bile aşamamışlardı. Bundan çok etkilenen kraliçe yeni ırklar üretebilecek seviyede kendilerini geliştirdiklerinde başka bir ırk daha yaratılmasını emretmişti. Petra ırkı toprağı kontrol ediyor ve kayalar oluşturuyorlardı. Ava kraliçesi bu ırkı da tasmalamıştı. Bu ırkı Ava topraklarının başkenti olan Dagborn da geçilmez dağlardan bile daha yüksek bir dağ yaratılması için kullanmıştı. Yine Petra ırkı ile birlikte bu dağın içine kimsenin tahmin bile edemeyeceği büyüklükte bir kale gizlenmişti. Tüm Dagborn u kaplayan dağlar diğer kabileler tarafından gözükmesin diye Planta ırkı bitkilerin boylarını oldukça yükseltmiş ve dağı görülmez kılmıştı. Ava kraliçesi biraz abartmış ve bir sürü ırk yaratmıştı. Kalenin için aydınlatması için boyları 5 santimden küçük olan Radius Lucis ırkını, kaledeki şömineleri yakmak için boyları yarım metreyi geçmeyen Scintilla ırkını. Kaleye saldırabilecek herhangi bir güce karşı koyları 3 metreden uzun olan ve iri yarı gözüken Nov ırkını yaratmıştı. Nov ırkındakiler o kadar güçlülerdi ki kraliçe tek yumrukları ile kaleyi devirebilecekleri için onları kalenin dışını korumak amacıyla kaleden göndermiş yerlerine İnfirma Nov ırkını yaratmıştı. Bu ırk daha insani gözükse de en az Novlar kadar güçlüydü. Ama Novlardan daha akıllı oldukları için kalenin iç korumasını onlara vermişti kraliçe. Belki de daha gün yüzüne çıkarmadığı birçok ırk laboratuvarlarında yaşıyordu. Kraliçenin ürettiği ve kendi yarattığı bütün ırklara taktığı bu tasmanın çalışma prensibi çok değişikti. Tasma boyuna takılınca içinden iki kılcal boru çıkıyor ve atar damar a giriyordu. Bu kılcal borulardan biri kraliçenin emrine itaatsizlik ettiğinde akıttığı zehir ile atar damarda kanın pıhtılaşmasını sağlıyor ve eğer devam ederse atar damarı tıkayarak canlının dolaşımını kesiyordu. Diğer kılcal boru ise itaatsizlikten dönerse içinden akıtılan sıvı ile pıhtılaşmış olan kanı eski hale getiriyordu. Yüz yıldır bu tasmalardan kurtulmaya çalışsalar da hiçbir ırk bu tasmayı boynundan çıkartamamıştı. Ama hapsedildikleri Ava topraklarında özgürce yaşamaya hakları vardı. 100 yılın sonunda bu ırklar birbirleri ile çiftleşip yeni ırklar oluşturmaya başlamışlardı. Yeni doğan her ırka tasma takılırdı.100 yıl boyunca sadece bir ırka tasma takılamamıştı Sentor. Bu ırk çok hızlı olmaları ile ava topraklarında ün salmıştı. Hatta Ava kraliçesi bu türü oluşturan iki türün birbirleri ile çiftleşmesi kesinlikle yasaklamıştı. Ava topraklarında 17 kadar Sentor olduğu tahmin edilse de hiçbiri Avalılar tarafından yakalanamamıştı. Sürekli Avalılardan bir şeyler çalıp kaçan Sentor ırkı Avalıların gelişmesini de durdurmuştu. Ava kraliçesinin emri ile canlı bir Sentor getiren herhangi bir ırkın tasmalarını çıkartıp Ava topraklarından gitmesine izin verilecekti. Ava topraklarındaki bütün ırklar denese de bir Sentor yakalamayı başaramadılar. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
TanrıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin