NF- CAN YOU HOLD ME
Güneş ışığı beyaz duvarlı hastane odasına vurduğunda,ikili birbirine sarılmış uyuyorlardı.
Jungkook'un göğsü Yoongi için en konforlu yastık olurken, Yoongi'nin kolları esmerin yuvasıydı.
Gece boyunca Jimin ve Taehyung, saat başı kontrole gelmişti.
Jungkook'un başına gelenler, sadece Yoongi'nin buzlarını çözmekle kalmamış, Taehyung ve Jimin arasında bir yakınlaşmanın filizlenmesini sağlamıştı. Başlarda çift hakkındaki endişeleri onları bir araya getirmiş gibi görünse de ufaktan etkilenmeler başlıyordu.
Taehyung, Jimin'in odasında dinleniyordu mesela, ya da kendine kahve almaya gittiğinde Jimin için tatlı da alıp dönüyordu. Flörtleştiklerinin henüz farkında değillerdi fakat zaman her zaman tıkır tıkır işlerdi.
Bedenindeki sızıyla gözlerini yavaş yavaş açan Jungkook, solundaki sıcaklığın kaynağını gördüğünde gülümsemeden duramadı. Gün ışığı yüzünde arsızca geziyorken, Yoongi hafif aralık dudaklarıyla Tanrı müzesindeki en eşsiz eser olduğunu belli ediyordu. Gözlerine düşen siyah tutamları hafifçe kenara çekti Jungkook.
Yatakta yarım dönerek Yoongi'yi izlemeye devam ederken, gece olanlar doldu zihnine. Alnında çizgiler oluşmuş, kaşları çatılmıştı. Kimin neden böyle bir şey yaptırdığını bilmiyordu fakat Tanrı şahit ki canını çok yakmışlardı.
"Günaydın."
Pürüzlü olduğu kadar kalınlaşan sesi duyunca bir anda boşaldı tüm zihni.
"Günaydın canımın yarısı."
"Ben, dün için çok özür dilerim Jungkook. Hiç gitmemeliydim." Pişmanlık buğulu göz bebeklerine yapışmıştı Yoongi'nin.
"Ssshh. Öyle düşünme, aslında senin o sırada evde olmana şükretmiştim ben."
"Ne demek bu Jungkook? Orada olsaydım her şey farklı olabilirdi. Geç gelseydim karşılaşacağım manzarayı düşünmek bile istemiyorum. Korktum, çok korktum. Seni kaybedeceğimi düşünmek benim mahvoluşum demek. Sana bunu kim neden yapar aklım almıyor."
Yoongi başını Jungkook'un adem elmasının aşağısına konumlandırmış, fısıltı sayılabilecek kadar düşük bir desibelle konuşuyordu. Boğazından bir hıçkırık kopana kadar ağladığını anlamamıştı. Fakat Jungkook, ilk damladan itibaren farkındaydı. Sevdiğinin gözünden düşen her damla ruhuna bir ateş topu olarak yansıyordu. Yine de susturmadı, göz yaşlarını silmedi. İçindeki zehir akana kadar, canından can kopsa da dinlemeye devam etti. Dolmuştu Yoongi'si, yıllardır bastırdığı her duygu şimdi kaybetme duygusunda buluşmuş, karışmış ve onu yormuştu. Bedenin yorgunluğu uykuya acıkır ya, ruh yorulunca da ağlarmış insan. Hani banyo yaparken her su damlası vücudumuzdan bir yükü alıp götürüyor gibi hissediyoruz ya, hüzün yağmuru yağdığında da acı hafifliyor.
"Jungkook, hastanede çalışıyorum ve bir sürü farklı vakayla karşılaştım. Her ne kadar çocuk servisinde olsam da birim seçmeden önce veya birim seçtikten sonra ihtiyaçtan bir sürü hastayla ilgilendim. Bu görüntülere alışık olmama rağmen, ilk kez soğukkanlı kalamadım. Nefes alıyor musun diye kontrol ederken bile varlığından emin olmadığım Tanrıya yakarıyordum, seni benden almasın diye. Bu sadece korku değildi. Ölüm gibi bir şeydi."
"Yoongi..." Jungkook devam etmedi konuşmaya. Bunun yerine kollarını, sargıları el verdiğince sardı minik bedene. Saçlarına öpücükler kondurdu, sırtını okşadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can U Stay? ||| Yoonkook + VMin
FanfictionBeni unut. Bizi unutma. *Hikaye boyslove kategorisinde, homofobikler için uygun değildir.*