23

96.2K 6.7K 34.4K
                                    


Billie Marten - Lionhearted

*

Sanki sıfır noktasından yeni bir hayat başlamıştı. Soğuk bir kış gününde göz yaşlarım şehre yağmur olup yağmıştı. Bana toksik yağmurlarının sebebi sensin deseler, buna çok kez inanırdım. Tıpkı dünyanın düz olduğuna inanan insan topluluğu gibi; acınası, basit ve sıradan. Aslında her şey aynıydı. Sadece farklı zaman diliminde, geçmişten kalma bir yara izinin hikayesini barındırıyordum.

Lakin sorun bu değildi. Yağmurun geçmesini beklemekle, yağmurun geçmesini beklemeden yürümek arasında dağlar kadar fark vardı.

Şıp şıp sesler eşliğinde, arabanın silecek sesleri ve radikal bir telaşla bütünleştiğim bu sıralar yağmurun geçmesini beklemekle, yağmurun geçmesini beklemeden yürümek arasında çok kez gidip gelmiştim. Ama Kim Taehyung'un dudaklarının ucundan firar eden kelimelerin çırpınıp tek bir koloni halinde defalarca zihnimin duvarlarını kaşındıran ''sen ellerindeydin'' sözleri benim, ''nasıl'larıma'' cevap olmamış aksine kontağı çalıştırıp sessiz kalarak sorularımı görmezden gelirken bana esasında ''yağmur yağacak, bekle.'' demişti.

Sorun şuydu ki Kim Taehyung artık konuşmuyordu. Ellerinde olduğumu söylemişti. Ona defalarca ''kimin elindeydim?'' diye sormuş fakat onun aniden değişen yüz ifadesinin bunu söylemekten yana olmadığını fark etmiştim. Onca sorumu yanıtsız bırakmıştı. Az evvel bir sağanağa tutulmuştum. Yağmurlarım atıştırıyordu ve ben bu yağmurun geçmesini beklemeden yürümek istiyordum. Madem kartlar açılmıştı tüm detaylarını bilmeliydim. Fakat Kim Taehyung kartlardan birini kapalı tutuyordu ve anlaşılan açmaya da niyeti yoktu. Sorularım yanıtsız kaldığından, ağlamaktan bitkin düşüşümden de olsa gerek daha fazla üstelemeye halim kalmamıştı. En nihayetinde her ne kadar bundan nefret etsem de yağmurun geçmesini beklemeye mahkum olduğumu kabullenmiştim.

Fakat içimdeki ses önümdeki çakıllı yolu tıpkı az evvel başlayan sabah yağmuru gibi atıştırarak atlatmaktan ziyade esasında yaşadıklarımın sağanak olduğuna inanan güçlü tarafımı bertaraf edip ''senin gördüklerin yağmur değildi.'' diyordu, ''basit bir fırtınaydı yalnızca.''

Bulut Kim Taehyung'un anlattıklarının tüm yükünü taşıyormuşçasına ağırdı. Nefesimi kesen o hıçkırık bulutları sedef yağmurlarının altında avuçlarıma damlıyordu sanki de ben unutmaktan korktuğum sözleri fısıldıyordum. Defalarca savunduğum sahici tavrımı ayaklar altına alıp karşısında deli gibi ağlarken esasında Kim Taehyung'un kemiklerinin kırıklarına dokunmuştum. Belki de ağır olan buydu.

Kabullenemiyordum.

Böylesine bir sevginin odağı olmayı kabul edemiyordum.

Kim Taehyung yalnızca sevmemişti. Beni kemiklerine kazımıştı. O'ndan silinmem imkansızdı.

Yüreğimde koca, koskoca bir boşluk vardı. Oysa diyordum, bir kere değseydi kolları gövdeme kaburgalarını göğsümde hissetseydim, bir kere bastırabilseydim onu tam yüreğimin üstüne son bulacaktı. Dolacaktı.

Ama ne var ki göğsümü parçalamak istiyordum.

Zihnimde gezen tüm irini boşaltmak için nefessiz kalana kadar kafamı suya sokmak istiyordum. Tanrısal ruhların ete karıştığı bedenine dokunmamak için parmak uçlarımı yakmak, yakmak istiyordum.

Onu öpmek istiyordum.

Neden istiyordum bilmiyorum fakat buna yeltenemeyeceğimi de biliyordum. Belki de tüm sızını sızlayarak almaktı tüm bu telaş. Dudaklarının arasında asılı kaç ceset varsa dudaklarımın arasına alıp gömmek, dualar okumak.

grindhouse // taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin