Ne demek istediğimi söylemem gerekenler ile duymak istedikleri arasında sıkıştırdım kaldı. Tam anlamıyla anlaşılmaktan çok uzakta bırakıldım. Bir şeyler çöktüğü zaman kendimi onları toplayabilecek biri sandım ama kendime yıkıcı oldum. Söylemek istediklerim, duymak istemedikleri şeyler oldu hep, kendimi en kötü şekilde kırılmış gibi hissettim. Derdimi ne dermanına, ne de kimselere anlatamadım. Ben bu yola yalnız çıkmadım, ama tamamlamama ramak kala karanlık yöne saptırıldım.
Yeşertmek için soğuk oda köşelerinden güneşli pencereler önüne aldığınız çiçekler kırılıyor her seferinde en canlı dalından. İki gözümün çiçeği, sen kimlere kırıldın? Hemde ben sana canım dediğimde bile içim rahat değilken, sen canımdan da öteydin.
Gidecek bir yer bulduğunda kalmıyorsun. En çok buna yanıyorum. Boşluğunda gelip, boşluğunu doldurduğunda gidişlerine kızgındım en çok. Bulunmaz hint kumaşı muamelesi yaptığım insan, saçma sapan mevzularla saçma sapan insanlar tarafından toz bezine çevrilmişti. Bunu anlatmak için hiç çabalamamıştım. Çünkü kulak ardı edecekti. Kendi bildiğini uygulamak onun bildiği ve asla vazgeçmeyeceği hayat kuralıydı. Meğer ne kadar çok yazık olmuş bana. Bunca zaman kızgınlıklarımın önüne zaaflarımı atmaktan aptal aşık damgası yediğimden, zaten cepte izlenimi uyandırmaktan, nasılsa kıyamaz düşüncesi yarattığımdan kızgınım kendime. Pişman değilim ama sevgim acıyor. Kirpiklerini saymak gibi bir deliliğe kalkıştığım gül yüzün artık bana bakmıyor, üstündeki küçücük benine kadar ezberlediğim kulağın bile artık beni duymuyor.
Yandım anne,
İnsan canı yanarken nasıl tir tir titrer?
Acıdan delireceğim annem...
Okşa başımı, sarıl sıkıca,
Beni hırpalayan Dünya'ya kızsana anne. Nasıl üzersin kızımı desene...
Gerçi ben sen üzülme diye hiç anlatmadım ki, anlasana annem parçalı bulutlu gözlerimden hüznümü.
Öpsen de geçmiyor yaralarım anne.
Hayatı çok erken öğrenmiştim, belki bu yüzden de kafamın uyuştuğu insanlar genelde benden birkaç yaş büyüklerdi. Mantığımla herkes için hareket edebiliyordum, ama kendim için bir yorum yapamıyordum. Kalbimdeki küçük kız çocuğu, ona kaçıyor, ona koşuyordu sanki ondaki çocuğu bulabilecekmiş gibi. Gitti küçüğüm, arama artık. Bulamayacaksın, yaralama dizlerini... Kalk hadi büyü artık, içimdeki çocuk onu aramaya çalışırken düşüp dizlerini yaralasın istemiyorum. Bir de sen yorma beynimi, çık artık oradan...
Müzik gecenin fısıltısıdır. Çünkü gece olunca kesilmeyen tek ses müzik sesidir. Gecenin sessizliğinde sigara tütününün patlayış sesine kadar duyduğunuz gecelerde kendinizi yalnız hissetmemek için bir dosttur müzik. Ve size bir sır vereyim mi? Aslında bu dünyada kocaman bir hiçiz. Ölsek uğruna canımıza kıydıklarımız için sadece vicdan azabı yüzünden yarım saatlik gözyaşıyız. Üzülecekler mi sanıyorsunuz? Gerçek dostlarınız hariç kimse yarım saatten fazla ağlamaz.
Neşet Ertaş'ın 'kirpikleri ok ok cana batarken" dizesinde kalbime giren o sancıyı hissettim.