- BÖLÜM 4

24 4 0
                                    

Yaşım ilerledikçe insanlara karşı donuk bir hale gelmiştim. Sosyal medyadan gerekmedikçe arkadaş bile edinmiyordum. Ama onunla sosyal medyada tanışmıştık ve o gece hiç soğuk davranasım gelmemişti. Gün geçtikçe samimileşmiş, bir süre sonra numaralarımızı almıştık. Mevsim yazdı, gecemiz gündüzümüz beraberdi. Zamanla farkettim ki, üzüldüğümde en yakın arkadaşlarımın kurduğu 40 cümle, onun bir cümlesine bedel hale gelmişti. Ondan hoşlanmaya başladığımda bunu farkeden  herkese karşı nedensizce inkar ediyor, kızıyordum. Kabullenmem epey zaman almıştı. Bunu insanlara söylediğimde de kimse şaşırmamıştı çünkü herkes farkındaydı. Gün içinde insanlara onun adıyla sesleniyor, sonra toparlayıp dilim sürçtü diyordum. Herkes bunun bir inkar ediş olduğunu biliyordu. Şimdilerde gecelerimin intihar ediş olduğunu bildikleri gibi. Nisan ayında tanışmıştık. Gece gündüz farketmezdi, saat kaç olursa olsun birbirimizi arayıp konuşabilirdik, mutluluğumdu.(Nisan aylarını bu yüzden çok önemserim.) Uykularım düzenliydi, alışkanlıklarım normal günlük rutinlerimdi. Şimdi ise, ne kadar yorgun olursam olayım evin yolunu uzatıyordum. Çünkü sakinleşmek için sadece yalnız kalıp kafa toplamaya ihtiyacım vardı. Kafamı toplarken farkettim düştüm yere. Meğer ben herşeyi ona anlatmak için biriktiriyormuşum hala ama onun kalbi benim sürgün yediğim vatanımmış.
Sokakta, evde, bulunduğum her yerde yaşayan bir ruh gibi geziyordum. Sanki ben herkesi görüyorum, herkese sesleniyorum da, kimse beni duyup görmüyormuş gibiydi. "İçimdeki çığlıkları duymadınız da, göz altlarımdaki kırmızılarımdan, gözümün içindeki yangınlardan da mı anlamadınız?" diye soramadım kimselere. Bahsedemedim, yaramda kaldı. Sevdiğim adamın kömür saçlarına hayatımı vermiştim, hayatımı alıp gitti. Ben mazilerimle yalnız kaldım.

4 tane sıkı dostum, duvarlardı. Dinliyor gibi yapıp dinlemez, konuşmazlardı. Gittiği gece, duvarlara son kez anlattım, içime sığmayan aşkı, onun attığı mesaj sesini de son kez duydum. Hayat bana öyle acı verdi ki, düştüğüm yerde kalbimin kanser olup parça parça döküldüğünü hissettim. Ben ne yerimden kalkabildim, ne de kalkmayı düşünebildim.
Aşıktım, sadece bu. Aptal aşıklarlardan değil, safa yatanlardandım. Çünkü kaybetmekten çok korkardım. Farkettiğim bir çok şeyi aramız bozulmasın diye örttüm. Ama bazen korkmak elinde tutmaya yetmiyor.
Eğer istediğinizde görebildiğiniz, dokunabildiğiniz birisi varsa hayatınızda, onu asla kaybetmeyin. Hayat hataları kaldıracak kadar hoşgörülü değil.

İçimdeki yıkıntıları anlatacak tek bir kelimem bile yoktu. Zaten anlatsam da anlamayacaklardı. Tek bildiğim, ağlarken birinin dizlerine kapanıp son kez göreyim diye çırpınmayı istiyordum. Bunları öğrenmek yerine, hayatta keşke oyuncaklarımın kırılmasına ağladığım günlerde kalsaydım. Çocukken ölüp, melek olsaydım. Şimdi kalkıp sana gelsem bile buna intihar diyecekler.
"Gitti bal'ım.. Başkasına bal oldu."
Sessizdim. Ama bu gücüm olmadığı için değil, artık kendimi kontrol etmem gerektiği içindi. Sürekli problemlerimden titreye titreye hastanelere gitmekten sıkılmıştım. Gidecek en kısa yolum, buralardan 237 kilometre uzaktaydı. Ve ben burada bırakacaklarımdan korkuyordum. Ne kendi yurduma dönmek istemiyordum. Ama burada da kendimle başa çıkamıyordum. Çaresiz oturmuş olanları izlerken, hayırlısını diledim.
Eğer birini, benim onu sevdiğim kadar sevecekse, bir daha asla muhabbetimiz olamayacaktı. Kirpiklerim tel tel rotası olsun yollarının. Kalbim gibi, ezip geçsin onları da. Nasılsa ona bakamamakla yükümlü gözlerim, o yokken kör olsa da olur.
Gece vakitleri, benim için insanlardan gizlediğim acı dolu kısmımın ortaya çıkışı demekti. Ağzımı yastığa bastıra bastıra ağlıyor, gün doğmasın diye yalvarıyordum. Çünkü her gün doğduğunda biraz daha güçlü görünmek zorunda oluşumun farkındaydım.
Çünkü bir zaman sonra kendine çok yazık ediyorsun, değmedi diyenlere avaz avaz değdi ulan değdi siz ne bilirsiniz diye bağıra bağıra ağlamak istiyorsun ama yapamıyorsun. İnsanları memnun etme adına  kendinden çaldığın zaman, acın boyunu aşacak dereceye geliyor. Düşünmekten titreyecek dereceye geldiğin anlar bir delinin en sakin kalmış vakitleri gibi. Gelmiyor biliyorsun, ama yinede çabalıyorsun. Sanki haberi varmışta, bir uğrayıp geçecek gibi.

ÇIKMAZ SOKAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin