Dark Moon - 5

417 29 3
                                    

Bu bölümü birlikte yazdık. Sizin için o kadar uğraşıyoruz. Azıcık okuyun yani. :) Bu arada Nadide, bölümü yazarken yardımcı olduğun için teşekkürler. İyi okumalar...

(Ally'nin Ağzından)

Günler geçtikçe Dean garipleşiyordu. Sanki bana söylemek istediği bir şeyler var gibiydi. Yalan söylediği çok belliydi. Ama ben ona güveniyordum. Belki de bilmemem gereken şeyler vardı.

Artık ona olan duygularımdan emindim. Evet ben ondan hoşlanıyordum. Hayır, resmen ona aşık olmuştum. Bazen okula gelmiyordu. Gelmediği günlerde sürekli "Acaba şu anda ne yapıyor?" diye düşünüyordum. Ben kendimi kaybetmiştim. Ancak bunun platonik bir aşk olmasından korkuyordum. O yüzden ona asla söylememek için kendime söz verdim. Ben bu düşüncelerle geçinip giderken Dean'in bana baktığını farkettim ve ona gülümsedim. O sırada bana "Ally duydun mu Geometri ödevini?" diye sordu. Başımı 'evet' anlamında salladım. "Peki birlikte yapalım mı?" diye tekrar sordu. Ben de "Evet çok iyi olur." dedim. Ardından bana sımsıkı sarıldı. Oha hayallerim gerçek mi oluyordu?

"Sen benim en iyi arkadaşımsın." dediğinde yüzümdeki gülümseme acıya dönüştü. O an içten içe yıkılmıştım.

...

"Ally, yemek hazıır!" 

Duyduğum bu sesle acı düşüncelerimden uyandım. Zaten eve geldiğimde hüngür hüngür ağlamıştım. Bunu anneme belli etmemem gerekiyordu. 

"Geliyorum anneeeeğğ!" diye bağırdım.

Hızlı adımlarla aşağıya indim. Ve annemin hazırladığı muhteşem yemekleri örünce ağzım 'O' şeklini aldı.

"Bugün önemli bir gün falan mı?" diye anneme sorarken her zamanki sandalyeme oturdum. 

"Hayır kızım." dediğinde olayı çaktım.

"O zaman bana söylemek istediğin önemli bir şey var." dedikten sonra ağzıma bir lokma aldım. Aynı zamanda annemin ne diyeceğini heyecanla bekliyordum.

Annem, "Evet doğru. Baban yıllar sonra seni bulmuş ve belki de..." derken duyduğum cümle karşısında öksürmeye başladım. Ağzımdaki yemekleri tamamen çıkardığımda "Anne, ne saçmalıyorsun sen? Yıllar önce sana yaptığı kötülükleri, seni ne halde bıraktığını unutayım ve bizi terk edip giden adamı af mı edeyim yani?" diye anneme bağırdım.

"Tabiki hayır. Belki de bir şans vermeliyiz." dedi annem.

"Kesinlikle olmaz." diye sert bir şekilde reddettim ve koşarak odama çıktım.

Odama girdiğimde gözümden yaşların süzüldüğünü farkettim. Hayır bu olamazdı. O lanet olası adam tek bir gözyaşına bile değmezdi. Bu yüzden elimle yüzümü sildim ve yatağıma uzandım.

O an aklıma Dean'i aramak geldi. Telefonumun rehberinden Dean'i buldum. Tam 'Ara' tuşuna basacakken "Ne yapıyorum ben?" diye içimden geçirdim. Benden ona ne ki? Zaten onun Paul'den başkası yokken ben ona ailemi mi anlatacaktım. Vanessa'yı aramaya karar verdim. Ancak onun da beni anlayacağını sanmıyordum. 

Bu yüzden biraz dışarıya çıkıp hava almak istedim. Fakat kapıdan çıkamazdım. Ben de balkonumdan inmeye karar verdim. Neyse ki balkonumun kenarında aşağıya doğru inen, kalın ve demirden bir direk duruyordu. Kayarak aşağıya indim.

Birkaç dakika sonra evimizin yakınındaki köprüye geldim. Oradaki demirlere yaslanıp küçüklüğümü düşündüm. Babamın bize yaptıklarını düşündüm. Annemi aldatıp sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eden adamı düşündüm. Annemin bunu öğrandiğinde nasıl yıkıldığını düşündüm. Babamın beni nasıl ittiğini düşündüm. Evet babama anneme yaptıklarından dolayı bağırdığımda beni yere ittirmişti. Ve o günden sonra benimle asla konuşmadı. Benim zaten Dean'e karşı olan duygularım varken bir de bunları hatırlamak bana çok kötü hissettirdi.

O an beni teselli edebilecek tek kişi büyükannemdi. Ancak o da hayatta değildi. Ben de onun bana verdiği kolyeyi bynumdan çıkararak elime aldım. Kolyeyi açmaya çalışırken elimden düştü. Tanrım tüm kötü şeyler beni bulmak mı zorundaydı? (Töbe. ) 

Onu ararken demirlerin diğer tarafında bir şeyin parladğını gördüm. Evet bu benim kolyemdi. Onu almak için aşağıya doğru eğildim.

(Dean'in ağzından)

Paul ile maç izliyorduk. Evin içinde oturmaktan sıkıntı bastı. 

"Paul ben arabayla bir dolaşıp gelicem tamam mı?" dedim ve masanın üzerindeki anahtarı aldım.

Arabadayken Ally'i düşündüm. Onu sürekli düşünür olmuştum. Aynı zamanda arabayla bir yerlere gidiyordum. Ancak neresi bilmiyordum. Bunları düşünürken köprüde bir kızın aşağıya doğru sarktığını gördüm. Ani bir frenle birlikte hızlıca arabadan indim. Kıza doğru ilerlerken bu kızın Ally olduğunu anladım. Hemen kolundan tutup parmaklıklardan uzağa çektim onu. 

"Ne yapıyorsun Ally? Delirdin mi?" dedim yüksek bir tonla.

"Dean? Sen nasıl geldin buraya?" dedi Ally hiçbir şey yokmuş gibi. 

"Tesadüfen... buradan geçiyordum. İyi ki de geçiyordum. Kendini ne diye öldürmeye çalışıyordun ki?" dedim. Gerçekten korkmuştum.

"N-ne öldürmesi? Sen neyden bahsediyorsun?" dediğinde hala ne olduğunu anlamamıştım.

"Köprüden aşağı niye sarkıyordun o zaman?" dedim hızlıca. Ne cevap vereceğini çok merak ediyordum.

"Sarkıyordum çünkü kolyemi köprünün kenarına düşürdüm. Onu almaya çalışıyordum." dediğinde kendimi aptal gibi hissettim. 

"Ne yani? Kolye bu kadar önemli mi? Sen düşebilirdin Ally!" dedim dayanamayarak. 

"Seni bu kadar ilgilendiriyor mu yani ben kimim ki, sen kimsin?" dedi. Ağzım açık kalmıştı. Ne diyeceğimi bilsem de nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. 

"Bak işte hiçbir şey... Hi-hiçbir şey yok. O yüzden susuyorsun."

"Hayır. Susuyorum çünkü nasıl söylenir bilmiyorum." dedim. 

"Söyle gitsin." deyince sanki cesaretlenmiş gibi oldum. 

"Ben... şey uh... ben... of yapa- yapamıyorum." 

"Peki o zaman." dedi ve geriye dönüp bir adım attı. O anda içimden geldi ve kolundan tutup kendime çevirdim. O kadar yakındık ki dudaklarımız neredeyse birbirine değecekti. O sırada ona "Seni seviyorum." dedim ve dudaklarına yapıştım. Bunun hiç bitmemesini istiyordum.

Dudaklarımız ayrıldığında birbirimize bakıp gülümsedik. 

"Seni seviyorum." dedim tekrar.

"Seni seviyorum." dedi Ally de. Keşke o an hiç bitmeseydi. Hem de hiç. 

DARK MOONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin