V

298 14 3
                                    

V

Maheu ceketinin cebinde bıraktığı saatine bakmaya gerek duymadan durdu.

"Saat bire geliyor," dedi, "Zacharie, işin bitmedi mi?"

Genç adam bir süredir payanda vurmaktaydı. İşinin arasında sırtüstü uzanmış, dalgın gözlerle bir gün önceki çomak oyununu düşünüyordu. Kendine gelip yanıt verdi:

"Evet, şimdilik yeterli, yarın tekrar bakarız."

Ocaktaki yerine geri döndü. Levaque ve Chaval de kazmalarını bıraktılar. Bir süre dinlendiler. Çıplak kollarıyla yüzlerinin terini silerken, şistli katmanları çatlayan tavandaki kayaya bakıyorlardı. Konuştukları tek şey işleriydi.

"Şansa bak," diye mırıldandı Chaval, "yine toprak kayması çıktı başımıza!.. Pazarlıkta bunu hesaba katmadılar."

"Dolandırıcılar!" diye homurdandı Levaque. "Tek dertleri bizi kazıklamak."

Zacharie gülmeye başladı. İşe güce aldırdığı yoktu, ama işletmeye sövülmesi hoşuna gidiyordu. Soğukkanlılığını koruyan Maheu, toprağın yapısının yirmi metrede bir değiştiğini söyledi. Haksızlık etmemek gerekiyordu, önceden kimse bir şey bilemezdi. Ama diğer ikisi şefleri çekiştirmeye devam edince endişelenerek etrafına bakındı.

"Şiişşt! Bu kadarı yeter!"

"Haklısın," dedi sesini alçaltan Levaque. "Başımıza bela almayalım."

İşletme ortaklarının yerin dibinde de kulakları varmış gibi, bunca derinlikte bile ispiyonlardan korkuyorlardı.

"Umurumda değil," diye devam etti Chaval meydan okurcasına, "o Dansaert pisliği bir daha benimle geçen günkü ses tonuyla konuşursa, tuğlayı karnına yapıştırırım... Ben, onun gencecik sarışınlarla düşüp kalkmasına bir şey diyor muyum?"

Zacharie bu kez kahkahayı bastı. Pierronne ile başçavuşun ilişkisi madende sürekli bir alay konusuydu. Damarın alt tarafında küreğine yaslanmış olan Catherine bile kasıklarını tuta tuta gülüyordu, bir cümleyle Étienne'e durumu özetledi; artık korkusunu gizleyemeyen Maheu giderek öfkeleniyordu.

"Hey! Susacak mısın artık!.. Başına bela almak istiyorsan tek başına kaldığında konuş."

Sözlerine devam ederken, üst galeriden ayak sesleri duyuldu. Çok geçmeden, işçilerin kendi aralarında Bastıbacak Négrel dedikleri maden mühendisi, beraberindeki İşçibaşı Dansaert'le ocağın yukarısında belirdi.

"Size söylemiştim!" diye mırıldandı Maheu. "Bunlar her delikten çıkarlar."

Mösyö Hennebeau'nun yeğeni olan Paul Négrel yirmi altı yaşında, kıvırcık saçlı, siyah bıyıklı, ince ve yakışıklı bir gençti. Sivri burnu, parlak gözleriyle sevimli bir yaban gelinciğini andırıyor, kuşkucu zekâsı işçiler karşısında ezici bir otoriteye dönüşüyordu. Tıpkı onlar gibi giyinmiş, yüzü kömür tozuna bulanmıştı. Onların saygısını kazanmak için, toprak kaymalarında ve grizu patlamalarında en zorlu geçitleri canı pahasına da olsa herkesten önce aşıyordu.

"Geldik değil mi, Dansaert?" diye sordu.

Ablak yüzlü, şehveti çağrıştıran iri burunlu bir Belçikalı olan başçavuş abartılı bir kibarlıkla yanıt verdi:

"Evet, Mösyö Négrel... İşte bu sabah işe alınan adam."

İkisi de galerinin ortasına kadar gelmişlerdi. Étienne'i yukarı çağırdılar. Mühendis lambasını kaldırıp hiç soru sormadan Étienne'e baktı.

"Tamam," dedi sonunda. "Yoldan geçen ne idüğü belirsiz kişilerin işe alınmasından hiç hazzetmiyorum. Bir daha sakın böyle bir şey yapmayın."

GerminalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin