VI

172 5 4
                                    

VI

İyileşen Jeanlin artık yürüyordu; ama kemikleri yanlış kaynadığı için iki ayağı da topallıyordu; ördek gibi yürüyüşü, hırsız ve kurnaz bir hayvan gibi eskisi kadar hızlı koşması görülmeye değerdi.

O akşam alacakaranlıkta Jeanlin, içtiği su ayrı gitmeyen arkadaşları Bébert ve Lydie'yle beraber, Réquillart yolu üzerinde pusuya yatmıştı. Bir patikanın dönemecinde bulunan derme çatma bir bakkal dükkânının karşısındaki tahta perdenin arkasına, boş bir arsaya gizlenmişlerdi. Gözleri neredeyse hiç görmeyen yaşlı bir kadın, satmak üzere dükkânın önüne kömür tozundan kapkara olmuş üç dört çuval mercimekle kuru fasulye koymuştu; kapıya sinek pislikleriyle kaplı tuzlanmış bir morina asılmıştı, Jeanlin, gözlerini balıktan alamıyordu. Daha önce balığı kapıp getirmesi için Bébert'i iki kez göndermişti. Ama her seferinde yolun köşesinde birileri belirmişti. Zaten hep ayak bağı olacak birileri çıkar, işlerini görmelerini engellerdi!

Köşeden çıkan kişi, atlı bir beydi; çocuklar Mösyö Hennebeau'yu tanıyarak, tahta perdenin dibine sindiler. Grev başladığından beri, direnişteki mahallelerde böyle tek başına gezindiği görülüyordu, soğukkanlılık ve cesaret içinde durumu bizzat kendi gözleriyle görmek istiyordu. Şimdiye dek kulağının dibinden tek bir taş bile geçmemiş, sadece kendisini saygıyla selamlayan sessiz sakin insanlar görmüştü; sık sık da siyasete aldırış etmeden, kenarda köşede gönül eğlendiren çiftlere rastlıyordu. Kısrağını tırısa kaldırıyor, kimseyi rahatsız etmemek için dümdüz önüne bakarak geçip gidiyor, ama özgürce ve doyasıya yaşanan bu aşklar karşısında yüreği tatmin edilmemiş bir arzuyla kabarıyordu. Lydie'nin üzerine kapanarak gizlenen yumurcakları hemen fark etmişti. Demek ufacık çocuklar bile birbirlerine sürtünerek sefaletlerini unutmaya çalışıyorlardı! Gözleri dolmuştu, askerî tarzda iliklenmiş redingotuyla, eyerinin üzerinde dimdik uzaklaştı.

"Kör talih!" dedi Jeanlin, "bunların ardı arkası kesilmeyecek... Hadi, Bébert! Kuyruğuna yapış da kap şu balığı!"

Ama iki kişi daha geliyordu, çocuk tam küfürü basacaktı ki ağabeyi Zacharie'nin sesini duydu, Mouquet'ye karısının eteğine diktiği kırk meteliği nasıl bulduğunu anlatıyordu. Birbirlerinin omuzlarına vurarak keyifle gülüyorlardı. Mouquet'nin aklına ertesi gün sıkı bir çomak partisi çevirmek geldi: Saat ikide Avantage'dan yola çıkacak, Marchiennes yakınlarındaki Montoire'a gideceklerdi. Zacharie hemen kabul etti. Grevle başlarını ağrıtmaya değer miydi? İşleri güçleri olmadığına göre eğlenmeye bakmalıydılar! Yolun köşesini dönerlerken, kanal tarafından gelen Étienne onları durdurdu ve bir şeyler anlatmaya başladı.

"Geceyi burada mı geçirecekler yoksa?" dedi öfkelenen Jeanlin. "Hava karardı, kocakarı çuvalları içeri almaya başladı bile."

Başka bir madenci Réquillart'a doğru inmekteydi. Étienne onunla birlikte uzaklaştı; tahta perdenin önünden geçerlerken Jeanlin onların ormandan söz ettiklerini duydu: Bir gün içinde bütün mahallelere haber ulaştıramayacaklarını düşünerek, toplantıyı bir sonraki güne ertelemek zorunda kalmışlardı.

"Baksanıza," diye fısıldadı arkadaşlarına, "asıl eğlence yarın. Orada olmak gerek. Öğleden sonra gideriz, tamam mı?"

Nihayet yol boşalınca, Bébert'i gönderdi.

"Göreyim seni! Kuyruğuna yapışıp çek!.. Ama dikkatli ol, kocakarının süpürgesi var."

Neyse ki hava iyice kararmıştı. Bébert yerinden fırladığı gibi morinanın kuyruğuna asılıp ipini kopardı. Balığı uçurtma gibi sallayarak koşmaya başladı, diğer ikisi de onun peşindeydi, üçü birlikte tabanları yağladılar. Neler olup bittiğini anlamayan bakkal kadın dükkândan dışarı çıktı, ama karanlıkta gözden kaybolan çocukları göremediği için şaşkın şaşkın bakakaldı.

GerminalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin