V

179 5 3
                                    

V

On beş gün daha geçti. Ocak ayının ilk günleriydi, uçsuz bucaksız ova buz gibi bir sisle kaplanmıştı. Yoksulluk iyice artmıştı, her geçen saat daha da büyüyen açlık yüzünden işçi mahallelerinde insanlar can derdindeydi. Enternasyonal'in Londra'dan gönderdiği dört bin frank üç günlük ekmek parasını bile karşılamamıştı. Daha sonra hiçbir yardım gelmemişti. O büyük umudun hayal kırıklığıyla sonuçlanması cesaretleri kırıyordu. İşçi kardeşleri bile kendilerini yarı yolda bıraktığına göre şimdi kime güveneceklerdi? Kara kışın ortasında, kendilerini kimsesiz, dünyadan yalıtılmış hissediyorlardı.

Salı günü, İki Yüz Kırklar mahallesi sakinleri varlarını yoklarını tüketmiş durumdaydılar. Étienne temsilcilerle birlikte çırpınıp duruyordu: Komşu şehirlerden, hatta Paris'ten bile yeni üyeler kaydediliyor, yardım toplanıyor, konferanslar düzenleniyordu. Ama bu çabalar sonuç vermiyor, ilk başlarda direnişi coşkuyla destekleyen kamuoyu, grev sessiz sedasız, olaysız bir biçimde uzayıp gittiği için giderek kayıtsızlaşıyordu. Ufak tefek bağışlar ancak en yoksul ailelerin acil ihtiyaçlarının karşılanmasına yetiyordu. Diğerleri giysilerini rehine vererek, evlerindeki eşyaları teker teker satarak geçinmeye çalışıyorlardı. Şiltelerin yünü, kap kacak, hatta mobilyalar dahil her şey eskicilere veriliyordu. Maigrat'nın işlerini baltaladığı Montsoulu küçük perakendeciler müşteri kazanmak için veresiye vermeye başlayınca, mahalleliler bir süreliğine de olsa paçayı kurtardıklarını sanmışlardı; gerçekten de bir hafta boyunca bakkal Verdonck ve fırıncılar Carouble ile Smelten veresiye satış yaptılar; ama işi döndürememeye başlayınca vazgeçtiler. Bu iş icra memurlarını sevindirmiş, madenciler uzun süre altından kalkamayacakları bir borcun altına girmişlerdi. Artık hiçbir yerden veresiye alışveriş edemedikleri gibi ellerinde satacak eski bir tencereleri bile kalmamıştı, artık bir köşeye kıvrılıp uyuz köpekler gibi geberip gidebilirlerdi.

Étienne her şeyini ortaya koymuştu. Maheulerin evinde tencere kaynasın diye aylığını almaktan vazgeçmiş, Marchiennes'e gidip kumaş pantolonunu ve redingotunu rehine vermişti. Bir tek çizmeleri duruyordu, ayakları sağlam kalsın diye onları satmadığını söylüyordu. Üzüntüsü, greve çok erken gitmek zorunda kalmış olmalarıydı, yardım sandığında yeterince para birikememişti bu yüzden. Bu durumu, yaşadıkları felaketin tek nedeni olarak görüyordu, çünkü işçilerin direniş için gerekli paraları olsa mutlaka patronları dize getirirlerdi. İşletmeyi yardım sandığının ilk birikimlerini eritmek amacıyla işçileri greve sürüklemekle suçlayan Souvarine'in sözlerini hatırlıyordu.

Mahallenin görüntüsü, aşsız ocaksız kalmış bu yoksullarının hali yüreğini sızlatıyordu. Evde durmamayı, uzun gezintiler yaparak yorulmayı tercih ediyordu. Bir akşam eve dönerken, Réquillart'ın yakınlarından geçtiği sırada yolun kenarında baygın bir kadın görmüştü. Hiç kuşkusuz açlıktan ölmek üzereydi, onu ayağa kaldırdıktan sonra çitin öte yanında duran bir kıza seslendi.

"Demek sensin!" dedi kızın Mouquette olduğunu fark ederek. "Bana yardım et, ona bir şeyler içirmek gerek."

Gözleri yaşlarla dolan Mouquette, babasının yıkıntıların ortasına yaptığı viran kulübeye koştu. Elinde ardıç likörü ve ekmekle hemen geri döndü. Likörle kendine gelmeye başlayan yaşlı kadın, hiç konuşmadan ekmeğe aç kurt gibi saldırdı. Bir madencinin annesiydi, Cougny tarafındaki bir mahallede oturuyordu, kız kardeşinden on metelik borç almak için Joiselle'e gitmiş, eli boş dönerken orada bayılıp kalmıştı. Ekmeğini bitirdikten sonra sersemlemiş bir halde yürüyüp gitti.

Étienne, yıkık hangarları böğürtlen dallarının arasında kaybolan Réquillart'ın boş tarlasında kalakalmıştı.

"Bir kadeh bir şey içmek için içeri gelmez misin?" diye sordu Mouquette gülerek.

GerminalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin