III

162 7 2
                                    

III

Saat dörtte kuyuya iniş başladı. Bizzat lambahaneye gelip kayıt defterinin başına geçmiş olan Dansaert, gelen her işçiyi kaydedip, bir lamba verilmesini sağlıyordu. İlanda vaat edildiği üzere, herkesi hiç karşı çıkmadan içeri alıyordu. Yine de, Étienne'le Catherine'i görünce irkilerek kıpkırmızı kesildi, tam onları geri çevirmek üzere ağzını açmışken, karar değiştirip, alaycı bir tavır içinde zaferinin tadını çıkarmakla yetindi: Demek aslanların şahı dize gelmişti ha? Montsou'nun baş pehlivanı ekmek istemek için tekrar kapısına geldiği için, işletme şanslı sayılırdı. Étienne hiç sesini çıkarmadan lambasını alıp, Catherine'le birlikte kuyuya doğru yürüdü.

Ama Catherine'in asıl korkusu, yükleme bölmesindeki arkadaşlarının hakaret dolu sözlerle kendilerine saldırmasıydı. Sahiden de daha girer girmez, yirmi kadar madencinin ortasında boş bir asansör bekleyen Chaval'i gördü. Chaval öfkeyle kızın üstüne yürürken Étienne'i fark edip durdu. Bunun üzerine, aşağılayıcı bir tavır takınmaya çalışıp omuz silkerek sırıttı. Demek bıraktığı sıcacık yeri hemen bir başkası doldurmuştu, iyi ya, umurunda değildi, hatta iyi olmuş, böylece bir baş belasından kurtulmuştu! Bu bey başkalarının artıklarına meraklıysa, kendi bileceği işti; bu küçümseme gösterisinin altında onu altüst eden bir kıskançlık yatıyor, gözleri kıvılcımlar saçıyordu. Diğer arkadaşları, başlarını öne eğmiş hiç kıpırdamadan sessizce duruyorlardı. Yeni gelenlere kaçamak bir bakış atmakla yetiniyorlar; ardından, lambaları ellerinde, geniş hangarın sürekli esintisi altında incecik ceketleriyle tir tir titreyerek, gözlerini tekrar kuyunun ağzına dikiyorlardı.

Sonunda asansör gelip sürgülerin üzerine oturunca, binmeleri söylendi. Catherine'le Étienne, Pierron ve iki kazmacının girmiş olduğu bir vagona sıkıştılar. Yan vagondaki Chaval, Mouque Baba'ya yüksek sesle, idarenin nifak tohumları saçan pisliklerden kurtulmak için bu fırsatı değerlendirmemekle hata ettiğini söylüyordu; ama eski sinik köpek yaşantısına geri dönen ve çocuklarının ölümüne artık üzülmeyen yaşlı seyis, sadece boşver dercesine elini sallıyordu.

Asansör hareket etti, karanlığa daldılar. Kimse konuşmuyordu. İnişin üçte ikisini tamamladıkları sırada, aniden korkunç bir sürtünme hissettiler. Demirler çatırdıyordu, işçiler birbirlerinin üstüne kapaklandılar.

"Lanet olsun!" diye homurdandı Étienne, "Bizi yamyassı etmeye mi çalışıyorlar yoksa? Bu rezil kaplamaları yüzünden hepimiz geberip gideceğiz. Bir de onardıklarını söylüyorlar hâlâ!"

Yine de kafes engeli aşmıştı. İşçilerin endişeyle kulak kabarttığı şiddetli bir sağanak altında inişine devam ediyordu. Direklerin bağlantı yerlerinde kuvvetli sızıntılar mı vardı yani?

Günlerdir onarım çalışmalarıyla uğraşan Pierron kendisine yöneltilen sorular karşısında, idareyi çekiştirmek gibi algılanacağından çekinip korkusunu belli etmemeye çalışıyordu.

"Hayır! Hiçbir tehlike yok! Hep böyle olur. Demek sızıntı yerlerini kapatacak vakit bulamadılar."

Tepelerinden gürül gürül sular boşalıyordu, tam bir sağanak altında dibe, son yükleme alanına ulaştılar. Çavuşlardan hiçbiri merdivenleri tırmanıp kaplamaların durumuna bakmayı akıl etmemişti. Pompa yeterli olurdu nasıl olsa, geceleyin de kalafatçılar bağlantı yerlerini elden geçirirlerdi. Galerilerde işlerin yeniden düzenlenmesi epeyi zorluk çıkarıyordu. Mühendis, kazmacıları kazı yerlerine yollamadan önce, tüm işçilerin ilk beş gün boyunca acilen payandaların onarılmasında çalışmasına karar vermişti. Her tarafta göçük tehlikesi vardı, galerilerin durumu öyle berbattı ki yüzlerce metre boyunca payandaların onarılması gerekiyordu. Aşağıda, her biri bir çavuşun yönetiminde on kişilik ekipler oluşturuluyor; sonra da bu ekipler en çok hasar gören yerlerde çalıştırılmaya başlanıyordu. İniş tamamlandığında, üç yüz yirmi iki madencinin kuyuya inmiş olduğu saptandı, bu sayı ocak tam kapasite faaliyet gösterdiğinde çalışan işçilerin yarısına tekabül ediyordu.

GerminalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin