Bölüm:3 KAVGA

269 12 6
                                    

"Özür dile!"

Yatağımın yorganını açarak yatağımda oturur pozisyona geldim. İlk birkaç saniye yatağımda oturup uyku mahmurluğundan kurtulmak için bekledim. Daha sonra ayaklarımı yatağımın kenarından sarkıtarak ayaklarımın soğuk parkeye deymesine izin verdim. Çok soğuk olmasada içime hafif bir ürperti vaat etti.  Yataktan tamamen kalktığımda odamın içindeki lavaboya girip ellerimi ve yüzümü yıkadım. Suyu kapattıktan sonra başımı kaldırıp karşımdaki aynaya baktım. Yüzümü incelediğimde yüzümde gördüğüm sivilce ve akneler yüzümü buruşturmama neden oldu. Ama çokta kafama takmadım.

Kendimi seviyordum. Ben kendimi sevmezsem kim beni  severdi ki?

Yüzümdeki sivilceler veya diğer kusurları kafama takmıyordum. Elbette gördüğümde üzülüyor olsamda onlarla yaşamaya alışmıştım. Hatta onlara isim bile verdiğim oluyordu. Kendimi sevmek zorundaydım. Kendimize haksızlık yapmıyor muyduk her zaman?

Ben, kendime haksızlık yaptığımı fark ettiğimde aynanın karşısına geçip özür dileyen kızdım.  Tekrar odama geçip dolabımın yanına yürüdüm.  Dolabımı açıp içinden, dar bir mavi kot ve beyaz bir tişört çıkardım. Çıkardığım kıyafetlerimi üzerime geçirip pijamalarımı yatağımın üzerine fırlattım. Ardından da odadan çıkıp hızlı adımlarla mutfağa girdim.

Dünkü gibi iki tost hazırladım yine bu sefer onunda portakal suyu içeceğini bildiğimden sadece portakal suyunu çıkarıp bardaklara doldurdum. Sabah kahve içmezdim fakat onun içebileceğini düşünüp hızlı bir kahve hazırladım. İşim bittiğinde onu uyandırmak için yavaş adımlarla Odasına doğru yürümeye başladım. Kapısını yavaşça açtığımda hâlâ uyuyor olduğunu gördüm.

Elimi yavaşça omzuna dokundurup sarstım. "Kamber!"  diye seslendim. Uyanmadı. Aynı işlemi tekrar ettim ama yine beni şaşırtmayıp uyanmadı. En sonunda onu uyandıramayacağımı fark edip onu az evvelkilere göre daha çok sarstım.  Gözleri usulca aralayıp beni buldu. Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra yavaşça yatakta doğrulup komedinin üzerine bıraktığı telefonunun saatine baktı.

"Saat kaçta okulda olmamız gerekiyor?" diye sordu uykulu bir sesle. Saçları alnına karışık olarak döküşmüştü. Ve alnını buseliyordu. Kaşlarını hafifçe çattı ben onu izleyince. "Saat kaçta okulda olmalıyız?" diye sordu yine. Bu sefer onu izlemedim ve hemen cevap vererek onu bekletmek gibi bir eyleme girmedim.

"Saat dokuzda okulda olmamız gerekiyor. " saat 08:17'ydi. Ve nereden baksan kırk dakika gibi bir zamanımız vardı.  Yatağından kalkıp sol eliyle saçlarını karıştırdı. Ardından bana çevirdi harelerini.

"Geldiler mi?" yüzüne anlamayarak baktım. "Bavularımı diyorum." dediğinde başımı sağa sola sallarken hayır dercesine kaşlarımı kaldırdım. "Tamam. "  dedikten sonra odadaki Lavoboya girdi.  Bende bu sırada odadan çıkıp mutfağa yöneldim. 

Birkaç dakika sonra masada oturmuş tostlarımızı yiyorduk. Yine ben Tostumu bitirmişken o henüz yarısındaydı. Düşündüğüm gibi kahve seviyordu. Tam o sırada evin içinde ufak bir çınlama duyuldu. Zil sesi...  Masadan kalkıp kapıya doğru yürümeye başladım. Usulca kapıyı açtığımda kapıda üç adam duruyordu. Ellerindeki büyük bavullardan kim olduklarını anladığımdan sormayıp kenara çekildim. Onlara Kamber'in kaldığı odayı gösterdiğimde ellerindeki bavullarla birlikte içeri girdiler.

"Yavuz, dediğim işi hallettin mi?" diye sordu içeriden gelen Kamber.

Yavuz denen adam kafa salladı. "Dedenizle konuştum. Kararlı... " diye konuştuğunda Kamber yüzünü buruşturdu.

"Biz geç kalmayalım. Gidelim. " olumlu anlamda başımı salladım.  Gelirken alışveriş yaparız diye düşünüp yanıma bir miktar para almayı ihmal etmedim.

Davetsiz MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin