Hazır mıyız?Kemerlerinizi sıkıca bağlayın o zaman, uçuşa geçiyoruz.
•••
Kapıya kulağını dayamış olan genç kız içeride dönmekte olan kader çemberini anlamaya çalışıyordu. Başarılı olduğu da kulağına gelen sözlerle ve büyüyen göz bebekleriyle aşikardı. Etrafında kimsecikler yoktu. Olmazdı zaten. Erkekler içerideyken kadınlar bu kapıya yanaşmazdı. Helin dışında... O ablasının Urfa ayağıydı.
Bekir dedesinin sesini duydu tekrar. "Sen ne dersin Haşim? Ben ne kızlarımı harcadım bu yolda ne de torunlarımı harcarım. Sen beni bilmez misin?"
Haşim Ağa kendinden emin şekilde elindeki tesbihini çekiyordu. Sekiz kardeştiler, dört erkek dört kız. Dört erkek kardeşten de geriye ikisi kalmıştı. Kız kardeşlerinden de sadece biri hayattaydı. Haşim en küçük olandı. Ondan başkasının da oğlu olmamıştı. Ağalık vasfına sahip olacak Karacadağlı soyunun devamı Haşim Ağanın oğullarının kaderindeydi.
Bekir ailenin en büyüğü ve Ağalık vasfına sahipti. Bir oğlu olmadığı için görevini Haşim'e devretmişti. Haşim'de kendi oğluna devredecekti. Fakat başka bir aşiretten kız almak istemiyordu. Çünkü abisi Bekir kendinden fazlasıyla zengindi. Gözü abisinin topraklarında olan Haşim, Bekir'den bir kız alarak hem bir ilki başaracaktı ki -Bekir aile içine kız vermiyordu, en büyük Ağa olduğu içinde kimse sözünü ezip geçemiyordu- O kız alınacak topraklar yine aile içinde kalacaktı. Haşim Ağa bundan başka bir şey istemiyordu. Niyetinde kötülük barındıran tek şey para idi. Abisini de pek çok severdi.
"Abi," dedi gözlerini tesbihten kaldırıp. "Zorla alacak değilim. Sor soruştur. Hiç biri mi istemez oğlumu? Benim oğlumu en iyi sen bilirsin. Benden çok sana benzer..."
Bilirdi Bekir Ağa, çok iyi bilirdi. Babasından daha adaletliydi yeğeni. Oğlu gibiydi. Kardeşi bir nebze doğru söylüyordu belki... Ama Bekir Ağa kimseyi zorla vermezdi. Kara lekeli toprakları iyi bilirdi. Adına destanlar yazılan... Aşklara mezar olan... Aşıkları mecnun eden kararmış kaderleri gözleriyle görmüştü. Toprak önemliydi insanoğlu için. Toprakta ne yetişirse o biçilirdi ve Bekir Ağa iyilikten başka bir şey ekmemiş, biçmemişti kendi adına.
Canından can gördüğü karısına az zulüm etmemişlerdi. Annesi vakti zamanında bir erkek çocuk için en zalim yönünü kullanmıştı gelinlerine. Bekir Ağa korumuştu karısını. Elinden geldiği kadar... üzerine kuma alacaklarında artık bıçak kemiğe dayanmıştı. İstanbul'a yerleşme kararı almıştı. Karısını ve beş kızını da yanında götürmüştü. Yıllarca da kısa ziyaretler dışında dönmemişti. Uzaktan yönettiği topraklarına dönmek istediğinde kendi haklarından vazgeçip kardeşine bırakmıştı yerini.
"Abi sende kız torun çoktur. Benim oğlanın evlilik çağı geldi geçer. Sırf senden bir kız alayım diye evlenmesine karşı çıktım." dedi Haşim Ağa. Yalandan kim ölmüştü ki? Oğlu evlenmemek için hep kaçmıştı oysa.
"Düşüneceğim Haşim. Evlenmek isteyen varsa soracağım. Kabul eden olursa sende sevin, bende. Yoksa ben senden hiç bir şey duymadım sende söylemedin."
Haşim Ağa bu işin peşini bırakmayacaktı elbette. Büyük oğlunu evlendiremezse küçük oğluna bir şekilde kız alacaktı abisi Bekir den. "Hayırlısı olsun Abi," diyerek kalktı yerinden. Kapıya yaklaşan seslerle Helin yakalanma korkusuyla ter damlatıp ok gibi fırladı yerinden. Koşar adım odasının yolunu tuttu. Konsolun üzerinde duran telefonu gördüğünde iki eliyle kavradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güz Sarmalı (Kitap oldu- Raflarda)
Fiksi UmumGenel kurgu #1 🌟 Mavi Kelebekler Serisi 1. Kitap. Kalbimde Saklı adı- Güz Sarmalı olarak değişmiştir. Öfkeyle boynunu sağa sola yatırıp kemiklerinden kütürtü sesleri çıkardı Doğan. "Az önce sen değil miydin, bekar öleceğiz diyen?" "Hadi ama Ağam...