Kitabın tamamı Ezgisenol_ için yazılmıştır.
‘En büyük sevgilerin başlangıcıdır, nefret.’
Silmekte olduğum masaya bakarken istemsizce iç geçirdim. Bugün verilen bir doğum günü partisi vardı ve her şeyin kusursuz olması istenmişti. Hatta yarım saat sonra gelecek olan yaklaşık on kişi efendilerine(!) her şeyin düzgün işlediğini haber vermek amacıyla tutulmuştu. Bir de yardım edeceklerdi tabi.
Küçük pastanemin her köşesini ayrı seviyordum. Huzur veriyordu burası. Elimde hiçbir şey yokken kazanmıştım burayı. Hiç kimseden yardım almamış, kimseye ihtiyaç duymamıştım. Hayattaki tek başarım ve arzumdu.
Üzerinde çanın çalmasını sağlayarak kapıyı araladı İrem. Dudaklarına yayılmış gülümsemeyle birlikte kolunda asılı olan çantasını çıkardı. ‘‘Senin gibi başka patron yok biliyorsun değil mi?’’
Bu söylediğine kıkırdayarak cevap verdim. Kabul ediyorum, işimi gereğinden fazla seviyorum.
‘‘Hayır, nasıl her sabah tam saatinde burada olabiliyorsun? Geceleri her ne içiyorsan bana da ayır lütfen.’’
Sanki bir sır verecekmiş gibi öne eğilerek ‘‘Bu apartmanda oturuyorum.’’ diye mırıldandım. Anladığını belirtircesine başını aşağı yukarı sallayarak tezgâhın arkasına yürüdü. Her zaman yaptığı yaparak üzerini değiştirmeden önlüğünü başından geçirdi.
‘‘Kasa da duran genelde patrondur.’’ diyerek homurdandı ve döner sandalyeye bıraktı kendini. ‘‘Kendi ağzınla söyledin.’’ dedim masa silme işine geri dönerken. ‘‘Benim gibi başka patron yok.’’
‘‘Ayrıca patronumun ağzı iyi laf yapıyor.’’
Cevap vermeden elimdeki temizleyici spreyle diğer masaya geçtim. Kapıdaki çan ikinci kez çınladığında kafamı kaldırıp kimin geldiğini görmeye çalıştım. Öylesine yaptığım topuzumdan fırlayan saçlarım görüş açımı azaltsa da Mehmet’in simasını hemen tanıdım.
‘‘Patron!’’ dedi ve neredeyse koşarak üzerime geldi. İki aylık bir tatilin ardından pastaneme döndüğü için sevinmiş olmalıydı. Elimdeki bezi bırakarak bana sarılmasına izin verdim. Kollarını boynumda hissetmek garip bir duygu seline kapılmama sebep oldu. Benden ayrıldıktan sonra İrem’e göz kırptı. Zavallı kız, kıpkırmızı olan yanaklarıyla birlikte kasanın şifresine yazmaya devam etti.
İkisinin arasında olan ilişki o kadar değişikti ki müdahale edememiştim.
‘‘Paspaslara sarılıyorum ben.’’ diyerek personel odasına doğru yürümeye başladı Mehmet. ‘‘Bu akşam büyük organizasyon varmış, adı neydi, bilmem kimin oğlunun doğum günü burada olacakmış.’’
‘‘Bartu Saltoğlu.’’
İrem kendine engel olamayarak tamamlamıştı Mehmet’in lafını. İkisinin arasında uzun bir bakışma yaşandı. Yoğun havadan boğulmamak için boğazımı temizledim. Sanki bunu bekliyorlarmış gibi aynı anda işlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Fakat Mehmet’in içten içe sinirlendiği görebiliyordum. İrem’in adamın ismini tam bilmesi sinirlerini bozmuş olmalıydı.
Kollarımı yukarı uzandırarak gerindim. Sabahları erken kalktığımdan vücudum biraz sertleşiyordu. Kapı bugün üçüncü kez açılırken gülümsedim. On kişi içeri ellerindeki poşetlerle içeriye dalınca ürkmediğimi söyleyemezdim.
‘‘Bunlar ne?’’ diye sordum daha yeni sildiğim masaların üzerine konulan markalı poşetleri bakarken. İçlerinden birisi önüme gelerek sorumu görmezden geldi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pastam Olur Musun?
Teen FictionEn büyük sevgilerin başlangıcıdır, nefret. Ezgi&Bartu