‘Mutluluğa açılan bir pencere düşün, o sensin.’
Yarım saattir tuvalete gitme ihtiyacı içinde kıvranıyordum! Fakat hareketli arkadaşım Beyza’yı öylece bırakamazdım. Bartu’yu görürse içtiği sek içkinin etkisiyle üstüne falan atlardı herhalde. Cümlede geçen ‘atlamak’ sapık anlamını değil, öldürme anlamını taşıyordu.
Tek bardak bile içememiştim. Bugünü şanssızlık günüm ilan ediyorum! Beyza tam arkasını döneceği sırada can havliyle koluna tutundum.
‘‘Fotoğraf!’’ diye bağırdım kendimi engelleyemeden. Bana ne yaptığımı anlamayan bakışlar atan arkadaşlarıma doğru dönerek gülümsedim. ‘‘Fotoğrafınızı çekeyim.’’
Beyza hevesle başını sallayarak masaya bıraktığı telefonu bana uzattı. İçimden kendime saydırırken sırıtmak için çaba harcadım. Beyza, Yağız’ın göğsüne başını koyarak beline sarıldı. Hemen kameradan fotoğrafı çektim, masaya koyacaktım ki arkadaşımın ‘‘Bir tane daha!’’ diyen sesini duydum.
Sarhoş bir Beyza size ‘Bir tane daha!’ diyorsa bu ‘Yüz tane daha!’ cümlesine eşittir.
El mahkûm fotoğrafları çekmeye devam ederken aynı zamanda aklımı temizlemeye çalışıyordum. Hemen tuvalete gitmem lazım!
Beyza Yağız’ı öperken, sarılırken, gülerken, yanağını sıkarken, kıkırdarken, dudaklarını büzerken aynı pozdan en az beş defa çektim. Artık parmağım refleks kazanmıştı. Kendi kendine titriyordu. Yağız sıkılmış olmalı ki arkadaşımı azıcık geriye ittirdi ve ‘‘Bence bu kadar yeterli.’’ dedi.
İşte şimdi saygımı kazandın çocuk!
‘‘Ehehe, tamam. Bende bir lavaboya gideyim.’’
Telefonu masaya bıraktıktan sonra Bartu’yu görme ihtimalini umursamadan tuvaletlerin olduğu yere doğru koştum. Bey efendinin imajı zedelenmesin diye mesanemi patlatmayacaktım!
İşimi halledip olay yerine tekrar döndüğümde Beyza’nın çakır keyif olduğu yerde sallandığını gördüm. Hala Bartu’yu görmemişti demek. Yanlarına ulaşınca etrafa bakışlar atmaya başladım. Tek temennim gitmiş olmasıydı. Beni kocaman bir yükten kurtarmış olurdu.
‘‘Beni mi arıyorsun?’’
Hayır, binlerce kez hayır! Bartu hemen arkamda durmuş, bana seslenmişti. Kısaca Beyza’nın karşısındaydı. Bütün uğraşlarım, kaybettiğim enerji, çektiğim acılar… Hepsi uçup giderken ağır çekimde geriye döndüm. Ellerini cebine yerleştirmiş, gülen gözlerle bana bakıyordu.
‘‘Bu… Bu… Bartu mu?!’’ Beyza kekeledikten sonra delirmiş gibi onun üstüne doğru atıldı. Ne Yağız ne de ben hamlesini engelleyememiştik. Bartu ise yaşadığı şokla çekilememişti. Sonuçta her gün sarhoş bir kız üzerine atlayarak saçını çekiştirmiyordu!
Beyza tek eliyle saçlarını kavramış, diğer eliyle de ensesine vurmaya başlamıştı. ‘‘Seni geberesice! Ben orada üç yıl çalıştım, pislik! İnsan kadroya alır, senin gibi hayvanlar atıyor işten!’’
Olaya el koymanın vakti geldiğini düşünürken hemen Beyza’nın koluna yapıştım. ‘‘Beyza, yapma. Bırak hadi onu. Bırak.’’
Sonunda ikisini ayırdığımda, çevredekilerin yuvarlak oluşturup bizi izlemekte olduğunu gördüm. Dudaklarımın arasından birkaç küfür mırıldandım. Sen neden bana selam veriyorsun be adam?!
‘‘Bartu’’ diye seslendim ağzının içinden küfür eden ona. Omzunu dürtüklediğim sırada elimi tutuverdi. ‘‘Neden seninle her karşılaştığımda berbat şeyler oluyor?’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pastam Olur Musun?
Teen FictionEn büyük sevgilerin başlangıcıdır, nefret. Ezgi&Bartu