''Hızlı sür şu külüstürü!'' dediğimde gözlerini öyle bir devirdi ki aklınız dururdu.
''Bu külüstür değil, klasik bir araba... Buna da 'tosbağa' deniyor, canım.'' diye açıklama yaptığında göz devirme sırası bana geçmişti. Hiçbir şeyden haberi yoktu salağın. Ona bu durumu açıklamalı mıydım? Ben bunları kafamda tartarken o sanki kafamda ki bütün soruların cevabını öğrenmek ister gibi sorusunu yöneltti.
''Bu acelenin ve telaşının sebebi ne?''
Hay aksi! Anlamıştı telaşımı... Oysa ki saklamak için bayağı bir uğraş vermiştim. Ona baktığımda benden açıklama bekliyor gibiydi. Ne diyecektim ki? Kız kardeşin bana olan aşkını ilan etti ve bende reddedince beni dağ başına çağırdı. Şimdi de sen beni oraya götürüyorsun mu diyecektim? Eninde sonunda öğrenecekti neler olup bittiğini en iyisi anlatmaktı.
''Sıraç... Sana anlatacağım ama sakin ol tamam mı?'' dediğimde kaşlarını çattı ve kafasıyla beni onayladığında anlatmaya başladım.
''Sevim..'' sözümü kesen arabanın çığlığıydı. Sıraç'ın ağzından küçük bir küfür çıkarken arabadan indi. Ne olduğunu anlamak için peşi sıra bende indim arbadan. Sıraç arabanın önünde eğilip kucağında küçücük bir kedi yavrusunu görünce gülümsemeden edemedim. Kedi yavrusuna baktığımda kırıldığı için yamulmuş olan kanlı bacağını gördüm.
''Alçağın biri ezip geçmiş zavallıyı. Şuna bak nasılda acıyla inliyor.'' dediğinde kedinin kafasını güvenle okşadım. Kedi kafasını elime sürttüğünde şefkatle gülümsedim. Bu kediyi iyileştirip sahiplenecektim. Çalan telefonum kediyle olan hayallerimi bölerken dar kotumda ki telefonu cebimden çıkarıp arayan kişiye baktım. 'SEVİM arıyor...' yazısını görünce Sıraç'a dönüp
''Hemen geliyorum.'' dedim ve aramıza belirli bir mesafe koyduktan sonra aramayı cevaplandırdım.
''Ne var Sevim?'' burnunu çekip derin bir nefes aldıktan sonra
''Gelmeyecek misin?'' gözlerimi kapadım ve başımı gökyüzüne kaldırıp sakinleşmeye çalıştım.
''Geliyorum Sevim. Bekle az.'' diyerek telefonu suratına kapattım. Sıraç'ın yanına geri döndükten sonra Sıraç bana bakarak
''İşin acil mi? Şu yavrucuğu bir veterinere götürsek?'' dediğinde hemen bir açıklama bulmaya çalıştım.
''Maalesef ki işim acil ve işim seni de ilgilendiriyor.'' gözlerim yavru kediye takıldı ve devam ettim. ''Hem çok uzun sürmez. Hemen sonra kediyi veterinere götürebiliriz.'' dediğinde kafasını salladı ve arabaya yürüdü. Arabaya bindikten sonra kediyi bana uzattı. Uzattığı küçük kediyi alıp göğsüme bastırırken Sıraç'ın sorusuyla bütün cesaretim gitti.
''Sen bir şey anlatıyordun.'' dediğinde anlatamayacağımı anlayıp
''Unuttum.'' dedim. Nasılsa öğrenecekti.
Adrese geldiğimizde ikimizde etrafı inceledik. Dağ başındaydık ve etrafımız ağaçlarla kaplıydı. Sevim neden beni buraya çağırmıştı bilmiyorum ama umarım arkasından kötü bir şey çıkmazdı.
''Mete neden geldik buraya?'' diye sorduğunda hiçbir şey söylemedim. Arabadan indiğimde arkamdan o da indi. Kediyi arabada bırakıp hırkamı çıkarıp kediyi sarmaladım. Telefonumu çıkardım ve Sevim'i tuşladım.
''Geldim. Neredesin?'' Sıraç kimle konuştuğumu çözmeye çalışıyordu. Onu takmayarak konuşmaya devam ettim.
''Geleceğini biliyordum.'' sesinde ki umut dikkatimi çekti. Buraya gelerek ona umut vermek istememiştim. Umutlanmasını asla istemezdim çünkü ona karşı bir şeyler hissetmiyordum ve onla birlikte asla olmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
General Fiction"Sevim!!" Bir cevap bekledi. Uçurumun aşağısından gelen bir 'abi!' haykırışını bekliyordu. Ama kulağına gelen tek ses onun yankılanan sesiydi. Tekrar bağırdı. Bu sefer kulağına dalgaların sertçe kayaya çarpışının sesi geldi. Az önce bağırmaktan çat...