Imm.. şey.. özür dilerim. Yani, iki ay yeni bölüm yazmadığım için. Ama aynı zamanda da teşekkür ederim. Oy sayısıları gün geçtikçe artıyor ve bu beni ne kadar mutlu ediyor bilemezsiniz. Aslında belki bilirsiniz.. amaaan neyse işte. Sonunda yeni bölümü yazdım. Aslında yazmayacaktım ama daha fazla bekletmek istemedim. Bu arada yazım yanlışlarını pek kontrol edemedim, hata varsa özür dilerim. Her neyse, ben çok uzatmayayım. Her birinizin yanaklarından öpüyorum canlarımmm, sizi çooook seviyorum, oy ve yorumları unutmayın lütfenn ^-^, iyi okumalar, iyi akşamlar/günler, sonsuz mutluluklar, nilü kaçarrr :*
Bomboş odanın içinde sıkılmaktan çatlayacak duruma gelmiş olan Maggie, yavaş yavaş canından fazla sevdiği arkadaşının yokluğunu daha çok hissetmeye başlıyordu. Derin bir iç çekti. Bağdaş kurduğu yataktan Mariel'in yatağına doğru baktı. Gitmesinin üzerinden henüz bir gün geçmiş olsa bile onu çok özlemişti.
Mariel'in ailesi okuldan izin alıp Mariel'le birlikte tatile gitmişlerdi. Maggie bir hafta boyunca yalnız olacaktı.
Ne yapacağını bilmezce yatağının ucundan kafası aşağıya sarkık bir şekilde uzandı. Bacaklarını yatağa vurmaya başladı. Gerçekten sıkılmıştı.
Yaklaşık bir iki dakika boyunca öyle kaldıktan sonra başının ağrıdğını hissetti. Bu sefer yüzünü tavana doğru döndü ve başını da yatağa çekti.
Fizik ödevini mi yapsam? diye düşündü. Ama ödev bugün verilmişti ve teslim edilme süresine daha iki ay vardı. Ayrıca ne yazık ki Maggie'nin ödevlerini son hafta yapma alışkanlığı vardı. Son haftaya gelmeden ödevi ciddiye almaz veya aklına ödevde ne yapacağıyla ilgili fikir gelmezdi. Ama ne zaman son haftaya gelse, aklına bir anda onlarca fikir doluşurdu ve seçmekte zorlanırdı. O yüzden bu fikri es geçti.
Ellerini kenetleyip karnının üzerine koydu. Belki de üstünü giyinip tekrar telefon kulübesine gidebilirdi? Babasıyla konuşmay iyi olabilir. Yataktan yavaşça kalktı ve pencerenin yanına gitti. Hava klasikti. Yağmurlu bir Londra günü daha. Aslında Cheshire pek Londra'nın içinde sayılmazdı ama bunun hakkında beynini pek yormadı Maggie.
Dolabının önüne gidip kapaklarını açtı. Fazşa kıyafeti yoktu aslında ama her kız gibi o da kıyafet seçmekte zorlanırdı.
Yüzüne gelen saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı ve dolabın rafına eğildi. Kot pantolon ve bir tane şapkalı kazak çıkarttı. Yani kapşonlu da diyebiliriz. Onları üstüne giydikten sonra ayakkabılarını da giyip odadan çıktı. Tabii bozukluğunu da unutmadı. Okul, ders saatlerinin bitmesinden dolayıdır ki sessizdi. Ortada sadece masa tenisi oynamaya gidenler, kütüphaneye gidenler, laboratuvara gidenler veya yemekhaneye gidenler vardı. Bu saatte çok yemek servisi yoktu fakat şanslıysanız bazen yemek servisi yaparlardı.
Mag, okulun dışına çıktığında havanın beş dakikada ne kadar fazla kararabileceğine tanık olmuştu sanki. Çünkü beş dakika önce odasının penceresinden baktığında güneş henüz batıyordu. Yolun bozuk olmasından dolayı oluşan hafif çukurların içindeki su birikintilerine basmamaya çalışan Maggie, hala yağmaya devam eden yağmurdan korunmak için kazağına bağlı olan şapkasını başına geçirdi. Fakat kızıl saçları yinede şapkasının iki tarafından dışarı çıkıp ıslanıyorlardı.
Okulun uzun merdivenini çıkmayı sonunda bitirmiş olan Maggie Goldberg yavaşça, elleri cebinde telefon kulübesine doğru yürümeye devam etti.
Ancak, bekçiden izin alacağı sırada bekçinin orada olmadığı fark etti. Ne yapacaktı şimdi? Kapı kilitliydi. Ne yapacağını bilmez bir şekilde etrafına bakındı fakat bahçede ondan başka kimse yoktu sanki. Kollarını birbirine kenetledi ve sağ ayağınının ucunu yere vurmaya başladı. Bekçi kulübesinin tentesinin altına geçti. Islanmak istemiyordu.
Birkaç dakika bekledikten sonra dönmeye karar verdi fakat kararını değiştiren birini gördü. Müdür olan Bayan Leah bahçede dolaşıyordu. Ve ne isabettir ki Mag'in olduğu tarafa doğru geliyordu. Maggie bu sefer şanslıydı. Müdürün kendisinden izin alıp gidebilirdi telefon kulübesine. Çünkü öğretmenlerde de kilidin anahtarı bulunurdu.
Maggie, müdürün yavaşça ve etrafına bakınarak kendi olduğu tarafa gelmesini beklemeye başladı. Öyle dalgındı ki yan taraftan, merdivenlerden çıkan Maggie gibi bir kazak giymiş oğlanı fark etmedi. Ve tabii ki oğlan onun yanına geldiğinde kapüşonunun kenarından çıkmış olan kıvırcıklar ve parfümünün kokusu, Mag'e o oğlanın kim olduğunu anlaya yetmişti.
Oğlan başını kaldırdı ve kıza baktı. Mag doğru bilmişti. Bu Harry Styles idi.
"Ah, senden bir kurtulamaycak mıyım ben?" Maggie Goldberg gözlerini devirdi. "Kurtulabileceğini sanmıyorum. Başını belaya sokmamalıydın." diye cevap verdi Harry hızlı bir şekilde. "Bela sen mi oluyorsun?" Mag, tek kaşını kaldırarak yeni bir soru sordu. "Evet." Styles onu onayladı. "Pekala, o zaman başımı sana mı-" Harry onun sözünü kesti "Bu espriyi yapmaya çalışmamışsın gibi davranacağım." Maggie kısa bir kahkaha attı.
"Neyse, sen ne için burdasın?" Maggie'den başka bir soru daha Harry'ye geldi. "Kaçmak için." Harry fısıldayarak konuştu. "Ah, sanırsam bunu gerçekleştiremeyeceksin."
"Nedenmiş o?"
"Bak, kim geliyor."
Harry, karanlık akşamda arkasını döndü. Sokak lambalarıyla aydınlatılmış olan okul bahçesinde onlara doğru yürüyen teyzesini görünce, yeşilin en güzel tonlarında olan gözleri büyüdü. Bunu beklemiyordu. Hemde hiç.
Fakat,gittikçe Maggie Goldberg ve Harry Styles'a yaklaşan teyzesi hala onları görmemişti. Harry fısıldadı "Lanet olsun." ardından hemen yüzünü Mag'e döndü tekrardan. Tek elini Mag'in ağzına koydu ve Maggie daha hiçbir şey anlamadan, kendisi alta gelecek şekilde çalılıkların arasına atladı. Maggie'yle birlikte.
Maggie ne olduğunu şaşırmıştı. İkisininde şapkaları başlarından çıkmış ve Maggie'nin kızıl saçları Harry'nin yüzüne geliyordu. Harry'nin tek eli Mag'i belinden sarıyor, diğer eli ise sesini çıkartmaması için ağzındaydı. Mag'in gözleri kocamandı. Saçlarını Harry'nin yüzünden çekme girişiminde bulunacakken Harry ikisini alt üst etti ve Maggie'nin üstünde durdu. Tek eli hala kızın ağzını kapatıyordu. Goldberg çığlık atmaya çalıştı fakat Harry'nin eli yüzünden sesi çıkmıyordu. Styles işaret parmağını kendini dudağına götürdü sesini kesmesi umuduyla. Fakat Mag, nasıl olduysa Harry'nin elini ısırdı. Bunun acısıyla birlikte Harry Styles hızla elini çekti.
Maggie üstündeki güçlü bedeni ittirmeye çalıştı. "Kalk üstümden gerizekalı." Harry tekrar onun ağzını kapatmaya çalıştı fakat Maggie onu korkutmak amacıyla dişlerini gösterdi. İşe yaradı da. Harry elini onun ağzına kapatmaktan vazgeçti. "Sana. Kalk. Üstümden. Dedim. Domuz." Maggie Goldberg dişlerinin arasından sinirle konuştu. Fakat Harry'nin tek yaptığı ise ona 'shh' demek olmuştu. "Hem, biz burda ne yapıyoruz? Aslında sen. Sen ne yapmaya çalışıyorsun, bay domuz?"
"Birincisi, bana domuz demekten vazgeç. İkincisi, teyzemden saklanıyoruz."
"Birincisi, hayır, sana domuz demekten vazgeçmeyeceğim, domuz. İkincisi, senin saklanman yeterliydi. Beni neden sürükledin?"
"Eğer biraz daha yükses sesle konuşursan zaten yaptıklarımın bir anlamı kalmayacak."
Maggie bir iç çekti ve onu bir kez daha üstünden ittirmeyi denedi. "Bırak ben gideyim işte!" Harry başını iki yana salladı. "Çok ses çıkarırsın şimdi. Olmaz."
"Kesinlikle domuzdan başka bir şey değilsin." Maggie sinirle konuştuğunda Harry gözlerini devirdi.
"Şimdi sakın ses çıkarayım deme, gitti mi yoksa gitmedi mi onu kontrol edeceğim,tamam mı?" Harry kaşlarını kaldırarak sordu. "Söz veremem." ve cevap üzerine Harry tekrar gözlerini devirip, Goldberg'in üstünden biraz kalktı ve etrafa baktı. Teyzesi gitmişti. İçindeki rahatlamayla başını Maggie'ye çevirdi ve yerden kalktı. Üstünü silkelemeye başlamadan önce Mag'e yardım etmek amacıyla elini uzattı. Mag tuttu ve tam kalkacakken Harry onun elini bıraktı. Ve bu yüzden kızıl saçlı kız tekrar poposunun üzerine düştü.
"Tam bir domuzsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boarding School | h.s. // ASKIDA
FanfictionMaggie Goldberg, yatılı okulda kalıyordu ve okulda sadece bir tane erkek öğrenci vardı; Müdürün yeğeni, Harry Styles. Tüm kızların gözü onun üstünde. Bütün kızlar ona hasta oluyor, ama o, onu ayartmaya çalışan kızlardan değil, onunla ilgilenmeyen kı...