BAŞLANGIÇ BÖLÜM -1-

86 8 1
                                    

Rüzgar açık pencerenin arasından soğuk hava ile beraber şiddetle odaya sızarken, loş ışıklı bir odanın için de bir telefon alarmı şiddetle yankılanmaya başladı. Mert, uyanması gerektiğinin farkındaydı fakat hiç uyanmak istemiyordu, kim isterdi ki sıcacık yatağın da mışıl mışıl uyumak varken kalkmayı? Belki günün birinde işe gitmek zorunda kalmayacak ömrü boyunca dinlenecekti. O gün, bugün değildi ama. İrkilerek uykusundan uyanmış, bin bir zorlukla yatağın üstünde vücudunu doğrultmayı başarmıştı. Odanın ışığını açtı, hemen yatağının arka yamacında ki yerde olan siyah kalın terliklerini çıplak ayaklarına geçirdi. Sol elini ışığa doğru tutarak bileğinde olan kahverengi deri kol saatine göz gezdirdi, saat 23:00 'ı gösteriyordu. Açık pencerenin arasından işbirlikçisi soğuk ile şiddetle odaya sızmakta olan rüzgarı sonlandırmak için titreyerek siyah ahşap çerçeveli pencereyi kapattı. İşe geç kalacağını düşünerek bekarlığın vermiş olduğu rahatlıkla alelacele hazırlanmaya başladı. Bir an önce işe hazır olmayı diledi içinden. Ne kadar çabuk hazırlanırsa o kadar çabuk yola koyulurdu. Evet üşengeçlikte çığır açmış biriydi. Beş dakikanın ardından su ısıtıcısına çeşmeden su doldururken buldu kendisini. Su ısıtıcısını yuvasına koydu ve kaynaması için çalıştırdı. Siyah keten pantolonunun sağ ön cebinden beyaz filtreli kısa sigarasını çıkardı ve "Hogwarts" yazılı zippo 'su ile sigarasını yaktı. Elinde sigarası ile bir yandan buzdolabın da yiyecek bir şeyler arıyor bir yandan da ketıla koyduğu suyun kaynayıp kaynamadığını kontrol ediyordu. Buzdolabının kapağını sertçe kapattı. Kısık bir ses ile "Ne güzel adam akıllı yiyecek bir şey yok!" diyerek mutfak dolabına yöneldi. Dolabın kapağını açtı, dolabın içerisi içler acısı görünüyordu, düzensiz yuvarlanmış bardaklar sanki otuz yıldır orda öylece unutulmuşlar gibi tozlanmıştı. Gözüne kestirdiği beyaz kupa bardağını aldı ve tezgahın üstüne koydu. Su sonunda kaynamıştı, ketılda ki suyu bardağa boşalttı, çekmeceden hazır kahve tozu paketi ve bir çay kaşığı aldı. Kahve tozunun paketini açtı ve bardağa boşalttı, kaşık yardımı ile bardağın içerisini karıştırdı sigarasını ve kahvesini afiyetle içtikten sonra silahını kılıfına koyup evden ayrıldı.


Dışarı çıktığın da apartmanın otoparkı karşılamıştı onu, apartman ile hemen dip dibe idiler, sağ elini siyah pantolonunun sağ ön cebine attı, cebini karıştırdı sigara paketinin arasında ki siyah araba anahtarını aldı ve çıkardı. Anahtarın açma butonuna bastı ve altı metre ilerisinde olan gri renkte, 1600hp gücünde dizel, sedan model bir araba dörtlülerini yaktı ve kapı kilitlerini açtı. Arabaya doğru ilerleyip arabaya bindi. Anahtarı kontağa geçirdi ve bir tur çevirdi. Arabanın beynine elektrik gelmişti, göstergede ki ikaz lambaları söndüğün de kontağı tam tur çevirip bıraktı ve araba büyük bir uğultu ile çalışmaya başlamıştı. Araba dizel bir araç olduğu için motorun sesi bir kamyonu aratmıyordu. İki dakika arabanın ısınmasını beklemenin ardından otoparktan çıkıp yola koyuldu. Gece yarısı neredeyse yaklaşmıştı fakat gene de çevreye trafik hâkimdi, araçlardan gelen sonu olmayan korna sesleri trafiğin sıkışıklığına haberciydi. Neyse ki çalıştığı yer şehrin dışın da bir yerdi. Çevre yolundan saatte 130 km ile azami hız kuralının içinden geçerek, Eskişehir organize ve sanayi bölgesine ulaştı. Büyük bir çikolata ve bisküvi üretimi fabrikasının önün de arabasını park etti ve aşağı indi. Fabrikanın ana girişin de yaklaşık bir seksen boyun da siyah saçlı çirkef yüzlü biri onu karşıladı.


"Vay canına tam zamanın da geldin dostum, bir dakika geç gelseydin laf yaparlardı"


Mert bir iç çekerek "Ya, evet sorma müdür burada mı Fahri?" diyerek sordu meraklı bakışlarla.


Fahri sağ elinde ki telsizi uzatarak "Beş dakika önce buradaydı fakat ayrıldı" dedi.


Mert telsizi aldı ve anons etmeye başladı "Ben Mert, Fahri ve ben ana kapı vardiyasını teslim aldık. Herkes burada mı? Tamam."

ÖLÜLERİN DÜNYASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin