Gizemli Olaylar Part 1

113 26 22
                                    

Defne'nin ağzından..

Klasik yaz günlerinden birindeydik işte. Geç saatlerde yatıp geç saatlerde kalkarak günümüzün yarısından fazlasını boş geçiriyorduk. Gerisini ise televizyon bilgisayar gibi zaman öldürücü şeyler ile. Güne yeniden sıkılarak başlamıştım. Güneşin tenleri kavurucu sıcaklığından ötede evimde sakin ve huzurlu durmak daha mantıklıydı. Hiç değilse bugün Funda ile ailesi bize gelecekti. Birazda olsa onunla güzel vakit geçirmenin bana her şeyden iyi geleceğine emindim. Akşam vakti olduğunda sevinçle kapıya koştum ve Funda'yı kucakladım. Sanırım bu küçücük hayatımdaki en büyük şansım onunla tanışmak ve çok güzel zamanlarımızın olmasıydı. Funda'nın babasıyla babam iş ortağı olduğu için sürekli görüşebiliyorduk. Bu akşamsa işle ilgili birkaç çalışma yapacakları belliydi. Fakat bu akşam ikisi de oldukça dertli görünüyordu. Sanki yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.

Onlardan gelen negatif enerji odanın her milimetresinde hissediliyordu. Funda ile odama geçtiğimizde onun da canı sıkkın görünüyordu. Ne olduğunu sorduğumda ise babamların şirketinin kazanmaması gereken bir projeyi kazandığını söyledi. Neden böyle düşündüklerini anlayamıyordum. Sonuçta bu bir işti ve biz bir proje kazanmıştık. Sevinmeleri gerekmez miydi ? Funda'ya sorduğumda ise ;

" Dışarıdan değerli bir proje kazanmışız gibi görünüyor ama kazandığımız tek şey bu değil. Biz o değerin yüzlerce katı kadar tehlikeli bir düşman da kazandık Defne. O adamın ihaleyi babamlardan almak için neler yapacağını tahmin bile edemeyiz." dedi.

Hayatta herkes hakettiğini kazanmaz mıydı ? O zaman bu adamın yaşadığı neyin yenilmez hırsıydı ?

Sorularıma cevap bile bulamazken kapı hızlıca çaldı. Ve o çaresiz yüzüyle içeri giren annem göründü. Ne olduğunu anlayamıyordum. Annemin bu hali de neydi ? Titrek sesinden birkaç kelime duyabilsek belki kafamızda oluşan o deli sorulara cevap bulabilirdik. Ama onun tek diyebildiği şey ;

"K-k-kızlar fazla soru sormayın ve derhal yatağın altına saklanın ve ev sakinliğine kavuşuncaya kadar yerinizden kıpırdamayın." olmuştu.

Bu sözlerin ardından alt kattaki salonumuzdan kırılıp parçalanan şişe ve bardak sesleri gelmeye başlamıştı. Aslında şu an Funda'yla bakışıp "ooo ekşına bak” gibi laflar etmemiz gerekiyordu. Fakat ne o bunu diyebilecek havasındaydı ne de ben neler olduğunu anlayabilecek kapasitedeydim. Hemen annemin dediği gibi yatağın altına saklandık. Bu nefes dahi alınamayacak yerde nasıl olur da bizim bir süre kalmamız söz konusu olabilirdi ?

Funda'nın gözlerinin içine baktığımda gözlerindeki korkuyu somut bir şeymiş gibi gayet net görebildim. Onun da benim gözlerimdeki korkunun yansımasını gördüğüne emindim. Bir süre sonra odanın kapısı açıldı ve yine o nahoş koku tüm odayı kapladı. Birinin odayı gezip bir şeyler aradığını görebiliyordum ve o an tek yapabildiğim bizi bulmaması için dua etmekti.

Bilincim yavaş yavaş bedenimi terkederken son gördüğüm şey birinin beni süratle kendine çekmesiyle beraber ayağımdan çıkan terliğimdi. Buradan sonrası ise boşluktu, koskocaman bir boşluk.

Uyandığımda karanlık bir yerdeydim. Burası da neresiydi? Buraya ne zaman, kim tarafından getirilmiştim? Neler olduğunu anlamdıramıyordum. Bu düşünceler içinde kendimle adeta boğuşurken bilincimi kaybetmeden önce o kimsede olmayan, kendine has kokunun sahibini anımsadım. Bu oydu. E-evet evet oydu. Bu kırk pehlivana denk gelebilen Kevser Mantar’dan başkası değildi. Peki bunu neden yapmıştı ?

KEVSER'İN MACERALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin