1.Bölüm

7.9K 327 41
                                    

Steven neyseki şatonun çok yüsek katlarında kalmıyordu. O yüzden gizlice pencereden çıkıp aşağı inmesi hızlı oldu. Duvarlardaki işlemeler onun inip çıkmasına oldukça fayda sağlıyordu. Diğer odaların pencerelerinden sakınarak sonunda aşağıya indi ve ağaçların arasından hızlıca geçerek şatonun diğer binasına doğru yürüdü. Eskiden Olivia ile aynı binada kalırlardı. O zamanları özlüyordu. Gerçi şimdi ayrı binalarda kalmak bile onları asla biri birinden uzaklaştırmaya yetmiyordu.

Etrafı kolacan ettikten sonra başını kaldırıp Olivia'nın kaldığı odanın penceresine baktı. Karanlıktı. 'Muhtemelen uyuyor.' diye düşündü. Hızlı ve sessiz haraketlerle yukarıya doğru tırmanmaya başladı. Bunu uzun zamandır o kadar çok yapıyordu ki, onun için düz yolda yürümekten farksızdı. Şimdiye kadar kimseyede yakalanmamıştı. Eğer nöbetçilerden biri onu yakalarsa... Ah, Tanrı onu korusun. Bunu düşünmek bile istemedi.

Machdorb şatosu çok büyük ve oldukça eskiydi. Koca arazinin tepesinde oldukca heybetli ve yaşlı gözüküyordu.  Şatoda özel yeteneklere sahip çocuklar yetişiriliyordu. 16 yıl önce Kuzey ve Güney Efyantus arasında geçen ve kimsenin asla konuşmadığı o savaşta bir sürü kayıplar yaşandı. Çoğu çocuk yetim kaldı. Olivia ve Steven'da bu yetimlerdendi.

Anne babalarını hatırlamıyorlardı. Belki de böylesi daha iyiydi. Hatırlamak yanında anılarla dolu özlemi de getiriyordu.

Steven kimseye görünmeden tırmana bilmişti. Olivia'nın odasının aralıklı penceresini birazda yukarı çekerek içeriye atladı. Karanlık odaya adım atınca gözleri kısa bir süre onu aradı.

'Doğru tahmin.'

Olivia beyaz çarşaflarla serili yatağında uyuyordu. Kaşlarını çatmış, derin nefesler alıp veriyor ve huzursuzca kıpırdanıyordu. Yine kabus görüyordu. Onu bildi bileli Olivia geceleri kabuslarla cebelleşiyordu. Ama bir süredir bundan kurtulduğunu söylemişti. Ya da yalan söylemişti.

'Ah, Olivia... Neden bu kadar çok kabus görüyorsun ki?'

Ay ışığı direkt olarak Olivia'nın üzerini aydınlatıyordu. Zihni Steven'a 'onu kabusdan uyandırman gerek.' diye uyardı fakat Steven büyülenmişcesine Olivia'yı izlemeye devam etti. Sarı saçlarının bir kısmı karanlıkta kalsa da diğer yarısı ay ışığına maruz kalarak altın gibi parlıyordu.

'Pembe yanakları ve dudakları...'

Steven gözlerini kapatıp kendine gelmeye çalıştı. Sonra Olivia'ya doğru yaklaştı. Yatağın etrafından dolanarak yanı başına gelip diz çöktü. Yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı. "Olivia." diye fısıldadı. "Olivia, hadi uyan."

Olivia kaşlarını daha da çatdı. Kafasını salladı ve acı çeker gibi sızlandı. Steven ne yapacağını bilmeyerek panikledi. Omzunu çok yavaş bir şekilde sarsarak (sanki incite bilirmiş gibi) onu uyandırmaya çalıştı. "Sadece bir kabus, hadi uyan. Uyan Olivia."

'Galibe beni duymuyor.'  diye düşündü.

'Ona ninni söylemeyi bırakta doğru dürüst uyandır seni aptal.' İç sesi onu alay eder gibi azarladı.

Olivia küçük çaplı çığlık atarak uyandığında kalbi göğsünden çıkacakmış gibi atıyordu. Steven sessizce onu izledi. Gözlerini bir kaç kez açıp kapadı. Sanki gördüğünün gerçek değil de kabus olduğundan emin olmak ister gibiydi. Düzensiz nefes alışverişine devam etti.

KUZGUNLARIN BÜYÜSÜ - Mørk Serisi IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin