0.5

71 6 1
                                    


Ağrıyan başımı sıvazlayıp dirseğimi dayadığım masaya kafamı gömdüm. Bunları düşünemezdim. Hakkım yok! Ben evliyim, çocuğum var! Onun hayatı için yaşıyorum artık, ve o asla gerçek babasını öğrenmemeliydi. Oturduğum sandalyeden kalkıp -büyük ihtimalle- bugün kalacağımız odaya geçtim. Aynanın karşısına oturdum. Kendime baktım. Hayır, ben değişmiştim. Eski neşem yoktu artık. Ruhen tükenmiştim. Yüzümde bir daha asla kendimi ifade edemeyecek olmanın verdiği bir hüzün ve ezilmişlik hissediyordum.

Daha fazla dayanamayıp yatağa uzandım. Onların yanına gitmeye pek niyetim yoktu, giderlerdi zaten az sonra. Benim hakkımda da ne düşünürlerse düşünsünlerdi. Onları hiç iyi karşılamadım mı, özel bir gün için bile yanlarında duramadım mı? Umrumda değil! Şu saatten sonra kimseye kendimi tanıtamazdım. Beni bilen bilirdi. Bundan sonrası kendi ayıpları... O nedenle acıyan gözlerimi yavaşça kapatıp kendimi uykunun derinliklerine bıraktım.

***

"Aşkım, bebeğim... Hadi uyan."

Sıcacık bir öpücükle uyandırıldım. Gülümseyip yarı uykulu, kocamın boynuna kollarımı doladım.

"Balım, neyin vardı niye yattın?" Bir şeyim yoktu anlamında kafamı iki yana salladım. Ve huzursuzca kapıya baktım.

"Hıı, onlar bu gece burada kalacaklar." dedi ve merakımı giderdi. Ama daha da huzursuzlanmaya başladım. Duvardaki saate baktım. Akşam sekizi çeyrek geçiyordu. Ömer'den ayrılıp yataktan kalktım ve annemgilin yanına gitmek için odadan çıktım. Koridorun sonundaki odanın kapısı açıktı ve Baran'la ablamın konuşma sesleri geliyordu. Açık olan kapının karşısından geçip oturma odasına gitmeye cesaret edemedim. Geri dönerken konuşma arasında adımı duymamla yerimde duraksayıp kapıya kulak kesildim.

"Şu kız kardeşin... Sesini nasıl kaybetti"

"Bunu sana söylemeye utanıyorum ama bu kız lisede bir çocukla ilişkiye girmiş. Tabi biz bunu karnındaki bebek üç aylıkken öğreniyoruz... Sonra da işte babam okutmadı tabi napsın? Adamcağızı çok zor durumda bıraktı. Kendi şirketindeki Ömer'e verdi. Doğumda da sesini kaybetmiş bizimki bağırmaktan. Azra'da o hamile kaldığı işte..."

Baran'ın hafif öksürme sesinin ardından boğuk bir ses,

"Kimmiş peki o çocuk?"

"Sordum ama bilmiyorum dedi. Kaç kişiyle bunu yaşadıysa artık!"

"Bence kızı çok önyargı ile karşılamışsınız, belki onun bir suçu yoktu... Erkekte suç olamaz mı?"

"Ne suç olabilir, bu kız izin vermese niye yapsın erkek durup dururken!"

"..." Baran'dan ses çıkmıyordu. Gözlerim dolmuştu, boğazıma bir öküz oturmuştu. Ellerimi yüzüme tutarak odamıza koştum. Ömer o sırada bluzunu çıkarmıştı. Bana bakmasına fırsat vermeden ona yapıştım. Ne olduğuna anlam veremeyip omzundaki yüzümü güçlükle omzundan çekip baktı. Ağlıyordum işte, ağlıyordum!

"Aşkım neyin var senin?" deyip belimi sımsıkı sarıp yatağa kucağına oturtturdu. Derdimi anlatamazdım ki anlatmak da istemiyordum. Sadece omzuna kafamı gömüp Ömer'in yatağa yatması için itekledim. Yavaşça yatağa uzandım ve beni yanağımdan öpüp gece lambasını kapattı. Biz böyle anlaşıyorduk. Aramızda fazlasıyla gizli saklı şeyler vardı. Belki onun benden gizlisi olmasa da benim ondan gizlim vardı. Onu Ömer'de biliyordu elbette. Ama ne olduğunu belki de asla öğrenemeyecekti.

***

Gece kalktığımda her yer karanlıktı. Bense karanlıkta göremezdim. Hayır aslında tuhaf bir şey söylemedim. Herkes karanlıkta göremezdi. Ama ben doğuştan hafif bir karanlıkta dahi hiçbir şey göremiyorum. Bu bir hastalıktı. Anne karnındayken bir etin göz perdemi kapatmasından kaynaklanıyordu.

Elimi dikkatle yana attım ve tenimi sehpada hissedince üzerinde gezdirip telefonumu buldum. Flaşını açıp sessizce ayağa kalkıp odadan çıktım ve mutfağa girdim. Işığı açıp uykulu uykulu bir bardak su alıp içtim. Mutfağın lambasını geri söndürüp salona çıktığımda flaşım hâlâ açıktı. Normalde gece evin içinde böyle dolaşmazdım. Ömer'de benimle gelirdi. Ama bugün hiçbir şeyle uğraşamazdım. Hızla odaya doğru ilerlerken bir el beni belimden tutup kenara çekerken ne sesle ne de bedenle karşı koyamadım bile... Normalde korkmazdım böyle şeylerden ama gıdıklanıyordum. O yüzden bayağı bir sıçramıştım. Elimdeki telefonu beni çeken kişinin yüzüne tuttum. Flaş ışığını burnunun dibinde bulmak biraz acı verici olabilirdi. Gözlerini sıkan Baran'ı hemen tanıdım. Yüzümü buruşturdum. Kollarının arasından sertçe kurtulup odaya dönerken arkamda bıraktığım iç acıtan ağlamaklı sesle ister istemez tekrar döndüm.

"Gitme n'olur gitme!" deyip beni kolumdan çekti. O sırada telefonumu elimden alıp flaşını yüzüne tuttu.

"Neden demedin bana? Neden hamileyim demedin?" Cevap veremezdim bunu artık kendisi de biliyordu. Sadece boş boş baktım.

"Belki de son kez sesini duyacaktım. O cıvıl cıvıl her şeye cevabı olan sevgilimin sesini belki de son kez duyacaktım. Ama güzel bir haber olacaktı. Benle evlenirdin. Mutlu olamaz mıydık? Beni öylece bir kız yüzünden terkedip gitmesini bilirken neden sende bir parçam olduğunu söylemedin. O kıza inandın; ama bana... O kadar mı layık görmedin beni?"

Gözlerimi devirip arkamı döndüm.

"Balım!" diye seslenişi yıllar sonra tekrar kulaklarımda çınlamaya başlayınca istemsizce arkama baktım.

"Senin için fazla karanlık!" dedi. "Ben... Sana yalan söylememiştim onca yıl, seni gerçekten sevmiştim. Balım dünya hiç bu kadar acımasız olmamıştı beni terk ettiğin o gün!" Gözlerimin dolmaması için dişlerimi sıkıyordum. Balım diyordu bana... Bunu bana artık kocamdan başka kimse söyleyemezdi! Ve tekrar,

"Balım!" dedi sinirle tüm yılların acısını çıkarırcasına yüzüne tokadı çarptım. Bu eylem lafla daha iyi olurdu ama o, yıllar önce bende geçerliliğini yitirmişti. Elindeki telefonumu alıp arkamı döndüm ve koşarak uzaklaştım. Aslında şimdi o elimin yaktığı canı sevgiyle okşamak ve defalarca özür dilemek isterdim. Hatta o kişiye ömrümü vermeyi... Ama böyle bir haksızlığı ne kocama ne de kendime layık görürdüm. Her şey bu haliyle olması gerektiği gibiydi. Odanın kapısını kapatıp yavaşça yatağıma uzandım ve flaşı kapatıp bir kolumu kocamın beline doladım. Hayat böyle güzeldi, hakkım olanlarla...

***


KaçışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin