ŞEYTAN DÜŞERKEN

16 4 0
                                    

Selami abi lütfen gönderme dedim. Az kaldı bizi de bulmasına bir şeylerin. Ya fetih ya şehadet. Bir ay içinde alacağız Lazkiye’yi de, Humusu da, Hama’yı da.
Git dedi. Hikâyemizi yaz şimdilik. Bu şehit kardeşlerimizin selamını götür. Burada onlardan sadece dua beklediğimizi söyle. Tekrar geleceksin. Ama şimdi git.
Şehitlerimiz mi? Henüz yolculuğa çıktılar. Onlar Rabbe selam götürmeye, ben de size Rabbe verdiğiniz sözü hatırlatmak için İstanbul’a, Darusselâm’a geldim. Bir süreliğine.
Ne olduğunu anlatayım.
Allah’ın inayeti ile İdlib’den sonra Cisri de zalimlerin elinden almak zor olmadı. Fetih ordusunun ilerleyişi Batı’yı yine ürküttü.Esed’i cehenneme göndereceğimizi anladıkları için ABD ve İngiltere önderliğinde bize elçiler gönderildi. Onların kuracağı bir kurtuluş ordusu altında savaşmamız ve Suriye’yi kurtarmamız istendi. Komutanlarımız kabul etmediler. Arkasının geleceğini biliyorlardı. Türkiye’den gelecek mesajı bekliyorlardı. Allah razı olsun devletimiz de tek başına da kalsa Fetih ordusuna destek vermeye devam edeceğini Batı ile ittifakın yine İran güdümünde özgür bir Suriye olacağını, bu yüzden teklifi kesinlikle kabul etmememiz gerektiğini bildirdi. Bu bize yeterdi. İlerleyecek, Lazkiye’yi ele geçirecek, limanları ve geçiş yollarını kontrol altına alacak, Güney’e doğru Humusa, oradan Hama’ya oradan Şam’a geçecek, Sinan ile beraber, Ferhat ile beraber Golan tepelerinden Kudüs’e doğru ellerimizde Türkiye’den gelen Bora silahları ile fırtına gibi esecektik. Bu fetihte olmak için can atan Sinan ve Ferhat artık olmasa da ne Sinanlar bitecek neFerhatlar. Anlaşmaya yanaşmayan komutanlarımız ve komutanlarımızı kavi tutan Türkiye’ye Amerika’nın cevabı gecikmedi. Çadırlarımızın olduğu bölge havadan ağır bombardımana tutuldu. Özellikle Türk mücahitlerin olduğu çadırların hedef alınması tesadüf değildi. Bir çadırda bulunan bütün kardeşlerimiz şehit oldular.
Türkiye’den 10’dan fazlakardeşimizi İdlib’de, Lazkiyekapılarında kaybettik.
Sultanbeyli’den Sinan’ı.
Elazığ’dan baba ve oğul Mehmet ile İsmail’i.
Erzurum’dan Osman ve Murat’ı
Diyarbakır’dan Yunus’u ve Furkan’ı
Adıyaman’dan Ferhat’ı
Bursa’dan Taha abiyi.
Darıca’dan Ümit abiyi.
Ve isimlerini zikretmediğim kardeşlerimi…
Ey ismi okunduğunda “burada” diyen abilerim. Allah bize acısın ve bizleri de sizin yanınıza alsın… Arkada bıraktığınız emanetler artık bizim. Lazkiye’ye girmek de, Şam’ı almak da, Kudüs’ü zalimlere mezar eylemekte artık bize düşer.
 
Ne yazayım demiştim gelmeden önce Selami abiye. Gözlerimizin içinde ne görüyorsan onu yaz dedi. Gözlerinde okçular tepesinde kalan birkaç korkusuz yiğit. Gözlerinde Hamza’nın vurulduktan sonra şehit olmadan önce Hz. Vahşi ’ye attığı birkaç adım. Gözlerinde Selahaddin’in haçlılara indirdiği son darbe. Gözlerinde Çin’in Guangzhou şehrine yaklaşık 1500 yıl önce gidenSaad bin Ebu Vakkas’ın teslimiyeti. Gözlerinde Ulubatlı Hasan’ın vücudundaki onlarca oka rağmen surlara diktiği sancak. Gözlerinde Alparslan’ın yiğitleri, Filistin’in çocukları, Yemen’in yetimleri, Suriye ve Irak’ın mazlumları.
Gözlerinde kaybettiğimiz bütün şehitler. Gözlerin ne güzel Selami abi…
Buraya geldiğim günden beri üzerimde isteksiz bir bıkkınlık var. Beklemekten gelen bıkkınlık. Suskunluktan gelen bıkkınlık. Çok acelecisin diyor Selami abi sürekli. 100 yıldır bekliyorum abi diyorum. Evlatlarına ya da nasip olursa torunlarına da şans tanı diyor. Sen görmezsen onlar görecek diyor. Devlet sabrı bu abi dedim. Evet, Allah zeval vermesin hem içeriye hem dışarıya karşı büyük bir savaş veriyor devlet dedi.
Uzun süredir içerideki kavgayı unuttuğumu hatırladım. Seçimler yaklaşıyordu. Bir taraftan önümüze proje olarak konulan Selahaddin Demirtaş, diğer taraftan küreselbaronların tükenmek bilmez Türkiye planları.
200 yaşına kadar hayatta kalmak istiyorum demişti Rothshild. Tam 100 yaşında 6. kalp naklini yaptırdıktan sonra. Şeytanın yeryüzündeki planları önümüzdeki 100 yıl içerisinde bütün sınırları zorlayacak, İstanbul bu savaşın tam ortasında kalacak, dünya hiç kimsenin şahitlik etmediği bir mücadeleye tanık olacaktı.
Rothshild bunu demek istiyordu. 150 yaşına kadar değil, 250 yaşına kadar da değil, 200 yaşına kadar yaşamak istiyordu. Çünkü kurdukları planlar bu süre zarfında hayata geçirilecek, Kudüs’te kazıdıkları Süleyman mabedinin altında Hz. Süleyman’ın ateşten yaratılanlara verdiği mücadelenin hıncını alacaklardı. Şeytana orada secde edecekler, ateşten yaratılanları inançlarına göre orada özgür bırakacak, kendi akıllarınca kıyameti zorlayacaklar, Yahudilerin Armagedon rüyasını gerçekleştireceklerdi.  Bunun için yeryüzünde tek Müslüman kalmamalıydı. Doğu’da Çin, Tayland, Ortadoğu’da İran, Afrika’da Mısır gibi onlarca taşeron onlar için çalışıyordu. İran devleti ise Şiaları bile bu hedef uğruna kullanmaktan çekinmiyordu. Şimdi de Suriye’de bizim karşımıza çıkmışlardı. Yemen’de Husileri ve kabileleri örgütleyen İran Bahreyn’de umduğunu bulamadı. Devletimizin de uyarıları ile Bahreyn’de İran’ın üst düzey mollaları tekrar İran’a sürgüne gönderildi. Irak’ta İŞİD ile evcilik oynayanlar sürekli ne hikmetse yanlışlıkla Sünni direniş örgütlerini vurdu. 

Kana kan Dişe dişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin