2.Bölüm
Sessizlik… Gözümden düşen bir damla yaş düşüp toprağa karışırken titreyen, güçsüz bacaklarımla sarsak bir adım attım. Ah, önümdeki toprak yığınının altında yatan beden, hissettin mi gözyaşımı? Beni yalnız bıraktığın için üzül istiyorum ama sana kıyamam ki ben… Ona ulaşmak için atacağım ikinci güçsüz adımda yere düşecek gibi olunca Akın dirseğimi sıkıca kavrayıp bana destek oldu. Ondan güç alarak attığım üç adımın sonunda o toprak yığınının hemen önünde dirseğimi kavrayan elden kurtulup dizlerimin üstüne bıraktım kendimi.
Bir tek kıyafetlerim, başımdaki örtü değildi simsiyah olan… Ruhum öyle anlaşılmaz bir karanlığa bürünmüştü ki boğazımı sıkan eller hissediyor, nefes alamıyordum. Elimi toprağın üstüne koydum. Elimin ısısını belki hissederdi. Üşür müydü bu soğuk toprak altında, korkar mıydı karanlıktan? Ah, o muziplikle parıldayan gözleri nasıl da solmuştur şimdi…
Akın biraz geride, bizi izliyordu. Biliyordum. Yine de o an sanki yapayalnızmışım gibi hissediyordum. “Can” derken sesimin titreyişi kulaklarımdaki uğultuya karışıyordu. Kurumuş dudaklarımın üstüne akan gözyaşlarımın tuzlu tadı doldurdu ağzımı. “Keşke her şey bir kâbus olsa ama gerçeklik omuzlarımda öyle bir yük ki, sen öyle yoksun ki dayanamıyorum.”
Sen misin boğazımdaki yumru? Yutkunamıyorum.
Ilık bir rüzgâr yüzüme çarptı. Omuzlarım hafif bir titreyişle sarsılırken kendini tutamayan yaşlarım tekrar gözlerimden dökülmeye başladı. Yüzümü yakarak geçen o damlalar, yüreğimi parçalara ayırarak gelen hıçkırıklarıma karışınca sessizliği dolduran acının sesiyle yumdum gözlerimi.
“Canım acıyor.”
Kelimelerim ağzımdan zor çıkıyordu. Onunla böyle konuşmak zordu. Çok zordu.
Omuzlarımı kavrayan ellerle başımı çevirdim. Akın biraz geri çekildi. “İyi misin?”
Ne kadar harap halde görünüyordum kim bilir. Başımı hafifçe iki yana salladım. İyi değildim. Olamazdım da.
“O benim bu hayattaki tek tutunacağım dalımdı. Ben şimdi ne yapacağım? Onsuz ne yapacağım?”
Akın yanıma diz çöktü. Yüzüme değil önündeki toprak yığınına bakıyordu. “Kabullenecek, alışacaksın.” Duraksadı. Elini toprağın üstünde gezdirdi. “Çünkü başka türlü yaşayamazsın.”
Hiçbir şey söylemedim. Söyleyecek cümlem var mıydı ki? “Yaşarken ölmenin bir anlamı var mı?”
Yüzüme bakmaya başladığında ben başımı mezara çevirdim. Onun mezarına… Ayağa kalktım. Şimdi gitmezsem buradan saatlerce gitmeyeceğimi biliyordum. Yine gelecektim. Hep gelecektim buraya…
Kurumuş yaprakların üstüne bastıkça çıkan çıtırtılar eşliğinde mezarlığın çıkışına yürüdük. Gözlerim etrafa dalıyor, ayaklarım gitmek istemiyordu. Buradan gitmek istemiyordum. Gerimde Can’ımı bıraktığımı bilerek gidemiyordum.
