Okuduğum satırların etkisinden hala çıkamıyordum. Kafamın içi o kadar dolmuştu ki artık... Gözlerimi açtığımda neden ben de her insan gibi mutlu bir şekilde başlayamıyordum yeni güne? Neden ben de normal bir şekilde işe gidip, tatlı bir yorgunlukla geri dönemiyordum? Neden benim de televizyonun karşısına oturup amaçsız da olsa pembe dizi izlemek gibi bir alternatifim yoktu? Biliyordum işte, biliyorum. O günler çok eskide kaldı artık, çok eskide.
-Nefes! Kendine gel güzelim,kendine gel. Duyuyor musun beni?
Karşımdaki adama baktım ansızın. Gözlerindeki telaşı görüyordum önce. Saf bir korku var yüzünde ancak belli etmemeye çalışıyor, endişe duyuyor belli ki içinde bulunduğum andan. Neden korkuyorsun ki be adam? Bak, karşındayım işte.
-Nefes, ses ver güzelim. Konuş benimle hadi.
Konuşmak? Ne konuşabilirim ki? Babamı öldürdüğünü sandığım insanın aslında o insan olmadığını mı? Lakabımı çevremden başka bilen birinin daha olduğunu öğrenmem ve O'nun beni nerden tanıdığını mı? Yoksa kaç aydır peşimde olan bir belayla uğraştığımı mı? Ne konuşsun bu beden artık, ne?..
-Nefes, cidden korkmaya başladım artık. Bi tepki de vermiyorsun. Konuşsana be kızım, konuş artık!
O'na hiçbir cevap vermek istemiyordum şu an. Öyle ki ağzımı açarsam eğer kalbini kıracağımdan son derece emindim. Yalnız kalmak istiyordum, şu an tek isteğim yalnız kalmaktı. Zor da olsa ayaklarıma komut verdim ve karşımdaki adamın yüzüne dahi bakmadan arkamı dönüp koşmaya başladım.
-Nefes! Nefes buraya gel! Nefes!
O'nu duymak istemiyordum. O'nu görmek istemiyordum. Yeryüzündeki hiçbir insanı görmek ya da duymak istemiyordum artık. Sadece babamı istiyordum ben. Sadece O'nu görmek. O'nunla konuşmak, O'nunla gülmek, O'nunla kahkahalar atmak. Sadece O'nunla...
-Nefes! Nefes araba! Nefes!
Ve o an bir ışık kapladı etrafımı. Belki de dedim, belki de kavuşurum babama. Belki de bu bir kabus ve ben bu ışık sonrasında uyanacağım. Her şey geçmiş olacak, geçecek, geçmiş olacak... Korna sesini duymuyordum artık. Tek isteğim şu an o ışığın beni içine almasıydı. Ama buna bile izin vermedi kader, buna bile. Aniden duran bir fren sesi ve beni kollarıyla geriye çeken bir vücut... Ela gözler yine her zamanki gibi kahramanım oluvermişti. Ne şans ama(!)
-Delirdin mi sen ha, delirdin mi! Görmüyor musun karşıdan gelen arabayı? Ne oluyor sana Nefes, neler oluyor? Bu kadar mı senin canının kıymeti? Bu kadar mı!
-Evet, bu kadar! Bu kadar anlıyor musun? Bu kadar! Hiçbir kıymeti yok benim canımın. Hiçbir kıymeti yok, hiçbir kıymeti...
Ve bir anda gök gürledi. Daha da fazla dayanamadım zaten. Yağmaya başlayan yağmur, kurtarıcım oluverdi ve ben belki de bunu bahane bilerek tek tek akıttım göz yaşlarımı. Sonra bir el çenemi kavradı ve yavaşça yukarı kaldırmaya başladı. O kadar yorgundum ki müdahale bile etmedim. Öyle ki ses bile çıkarmadım elalarını, yeşillerimle buluşturmasına.
-Ağla güzelim, ağla. Yeter ki içine akmasın o zehirler, ağla.
Gözlerimdeki durmak bilmeyen yaşlarla birlikte karşımdaki adama baktım. Ağlayan insana ''ağlama.'' denirdi normalde. Lakin ne ben, ne de O normal değildik.
-Babam... Sadece babamı çok özlemiştim. Sadece O'na kavuşmak istemiştim.
Elleriyle yüzümü kavradı ve gözlerimi gözlerinin hapsine aldı. Öyle bir baktı ki... Sanki babam gibi... Babam gibi şefkatli, babam gibi huzurlu, babam gibi merhametli... Zaman duracaksa eğer şu an durabilirdi. Kader, bana bu huzuru çok görmemeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Kurdu
Teen FictionSizin de hayatınız tek bir günde değişti mi? Sıradan sandığınız hayatınız bir anda yerle bir oldu mu? Gerçeklerle yaşadığınızı sanarken acının en saf halini tatmaya maruz bırakıldınız mı? Ya benliğiniz? O'nun tepkisi ne oldu olup bitenler karşısında...