Jimin, yaşları yavaş yavaş dinmeye başladığında yatağında uzanmaya ve tavanını izlemeye dalmıştı. Herhangi bir düşünceden uzak zihni, kapının uzun zamandır duymadığı zilini işitmesiyle, merakla dolmuştu.
Kaşlarını çatarak gözlerini silmiş, yutkunarak öylece uzanmaya devam etmişti, kapıyı açmaya değil, gözlerini silmeye bile gücü zor bulmuştu kendinde.
Fakat kapının zili ve tokmağı art arda çalınmaya devam ettiğinde Jimin zorlulukla ayağı kalkmış ve acıyla homurdanarak kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı.
Gece yarısına tam iki saatin kaldığı bu saatte, kim bu kadar alacaklı bir şekilde çalardı ki kapıyı? Jimin'in kolay kolay kapısı çalınmazdı.
Yavaş adımlarla, duvara tutunarak kapıya doğru ilerlemiş ve kapı deliğinden gelen kişiye bakma gereği duymadan kapıyı açmıştı. O sırada onun tek isteği, kim geldiyse onu bir an önce karşılamak, aralarındaki konuşmayı kısa tutarak kapıyı kapatacak ve odasına gidip tekrardan yatağına uzanıp tavanını izlemekti.
Bu saatte onun evine gelenin, aşkından bitap düştüğü kişi olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti Jimin'in. Çattığı kaşlarla, ciddi, hiçbir duyguyu barındırmayan gözleriyle ona bakan, farkında olmadan da olsa hayatını ayakta tutan adamı görmesiyle içten içe sarsıldığını ve kalbinin hızlandığını hissetmişti.
Onun neden burada olduğunu anlayamadan dudaklarına yerleşen gülümsemesi, Jimin'in gözleri yavaşça karşısındakinin ellerine doğru kaymasıyla yavaşça solmaya başlamıştı. Taehyung'un bir elinde buruşturarak tuttuğu kağıtlar vardı ve diğer elini sertçe yumruk yapmıştı.
Taehyung, kapı açıldıktan birkaç saniye sonra, karşısında zorlukla duran arkadaşının, eriyip giden bedenini incelemişti. Onu en son gördüğü andan farksız olarak böylesine çökmüş ve kötü gördüğü için biraz şaşırmıştı fakat bu, o anki ruhunda ağır basan duygusunun önüne geçememişti.
Hızla karşısındaki solmuş bedeni omuzlarından ittirmiş, içeri geçmiş ve ardından saatin kaç olduğunu bile umursamadan kapıyı sertçe kapatmıştı.
Jimin, ittirilmenin verdiği sarsıntıyla birkaç adım gerilemiş, hemen arkasında duvara hafifçe çarparak ayakta durmaya çalışmıştı. Ölüyor olan kemiklerinin, kaslarının, damarlarının ve hastalıklı hücrelerinin sızlayışını hissetmişti.
Dudaklarından birkaç inilti döküldüğünde nefes alışı hızlı fakat kesikti. Taehyung'un onu itişi hafifti fakat Jimin'in hiçbir şeye gücü yoktu, bitmişti.
Başının dönmesi birkaç saniyenin ardından geçtiğinde duvardan güç almaya devam ederek, zorlukla attığı birkaç adım ile kendisinden önce salona geçen, davranışlarının nedenin anlamadığı arkadaşını, her şeyini, bir tanecik aşkını takip etmişti.
Taehyung salonun ortasında durmuş ve aniden arkasına dönmüştü, Jimin ise onunla göz göze geldiği anda olduğu yerde kalakalmıştı. Esmer olan, başından beri elinde sıkıca tuttuğu buruşuk kağıtları karşısındakine doğru sallamaya başladığı sırada Jimin, acıyan gözlerini, şaşkınlıkla açarak, kağıtlara doğru bakmaya başlamıştı.
Tam o sırada, zaman onun için durmuş gibiydi. Duyduğu tek şey kalbinin atış hızıydı ve başından aşağı dökülen kaynar suları, acıdan onu öldüren bedeninin her bir kısmında hissetmişti.
Mektuplarım..?
"Sen,,"
Kesilen nefesi yüzünden başlayamadığı cümlesini bitirememişti Jimin, gözleri dolmuş ve aldığı her bir nefes göğsünü yakmaya başlamıştı.
Taehyung, sinirle alt dudağını ısırmış ve kağıtları, karşısında zorlukla ayakta duran kişiye doğru sertçe fırlatmıştı.
"İğrençsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lie to me, pt.1
Short Story"Dünyamı yerle bir ediyorsun Taehyung ve ben buna bayılıyorum." park jimin's love | 080318.200518