on altı;; arka bahçe

2.3K 266 78
                                    

öğrenci hae na,

partinin yapılacağı alana geldiğimizde ortamın bu kadar kalabalık olmasına anlam veremiyorum. ho seok'un bu kadar arkadaşı bile yok.

"burası biraz kalabalık," diyorsun benim düşüncelerimi aynen dışa aktararak.

"bahçeye çıkmak ister misin?" diye soruyorum kabul etmeni umarak.

seninle yalnız kalmayı çok istiyorum.

başınla onayladığında gülümseyek kolundan tutuyorum. "gidelim."

dışarısı da içerisi gibi kalabalık olduğunda şanssız olduğumu kabulleniyorum artık.

"arka bahçeye gidelim," diyorsun suratımdaki ifadeyi anlamışçasına.

bu sefer sen benim kolumu çekiştirdiğinde ne giydiğine dikkat etmediğimi fark ediyorum ve arkandan sana bakıyorum.

tanrım, eteklerden sonra şortlara mı başladın?

"burası sakin gibi görünüyor."

durduğun yerde durduğumda etrafa bakıyorum. "evet, sakin."

yaklaşık yirmi dakika çimlere oturmuş öylece etrafı seyrederken ben seni izliyorum. sana bakmak bile beni sarhoş ediyor.

"ji min-ssi," diyorsun sessizliği bozarak. bana dönüp baktığında ise bakışlarımı kaçırmanın geç olduğunu fark ediyorum. "sürekli beni izlediniz."

"ne?"

yeniden önüne döndüğünde ne demem gerektiğini bile bilmiyorum.

"buraya gelirken çocuklaştığım için üzgünüm."

kaşlarımı çatıyorum. "benim suçumdu."

başını iki yana sallıyorsun. "aslında arabaya ara verip motor derslerine gelmeyi çok isterdim."

dediğin şeyler gittikçe heyecanlanmama sebep olurken iç çekiyorsun.

"fakat annemi iki yıl önce motor kazasında kaybettik."

kendime içimden defalarca kızıyorum, pişmanlık duygusu tüm bedenimi ele geçiriyor.

"suçluluk duymayın lütfen," diyorsun bakışlarını bana çevirdiğinde. "sorun değil, üzgünüm."

dolan gözlerimi görmemen için başımı sola doğru çeviriyorum.

neye üzüleceğimden bile emin değilim. annene mi, yoksa seni bu kadar çok sevmeme rağmen bilerek zarar vermeme mi?

"ji min-ssi," diyorsun yumuşak sesinle. "bana bakın."

boğazımdaki yumruyu zorla yutkunduktan sonra kızaran gözlerimle sana dönüyorum.

o kadar üzgünüm ki elini yanağıma koyup okşaman bile şu an beni mutlu edemiyor.

"hae na," diyorum ağlamaya başlarken.

tanrı aşkına, ilk kez bir kızın karşısında ağlıyorum ve utanmıyorum bile.

başladığım cümleyi devam ettirmezken sen konuşuyorsun.

"bunu anlattığım birkaç kişiden birisisiniz."

ince parmakların gözyaşlarımı silerken, "neden?" diye soruyorum merakla.

gülümsüyorsun.

bu kadar yakınımdayken gülümsemen kalbimi ağrıtıyor.

hae na, bana hem kötü hem de iyi geliyorsun.

"çünkü sizden hoşlanmaya başladım."

ağlamayı kesip öylece kalakaldığımda duyduğum şeyi algılamaya çalışıyorum.

bir süre kendime gelmeyi bekliyoruz.

ama gelemiyorum.

yanağımdaki elini indirip elimi tuttuğunda gözlerimi kırpıştırıyorum.

hayır, doğru mu duydum?

"hae na," diyebiliyorum zar zor. "bunu ilk ben söyleyecektim."

gülücüklerini etrafa saçtığında hala bunun nasıl yaşandığını anlamaya çalışıyorum.

"hae na," diyorum yeniden.

elimin üstünde duran elini kavrayıp gülümseyebildiğimde içimden binlerce kez şükrediyorum.

"teşekkür ederim," diyorum tekrardan ağlamaya başladığımda.

şaşkın bakışların üzerimden gezerken gülümsemeye çalışıyorum. "sorun yok, mutluluktan ağlıyorum."

elini çekip kafamı göğsüne yasladığında bir sonraki etapta kalp krizi geçireceğimi düşünüyorum.

"ji min-ssi," diyorsun kulağıma doğru fısıldarken. "yanaklarınızı ısırabilir miyim?"

-kurs öğretmenin ji min.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
hagsaeng;; jimin ✅ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin