Cellatların ceketi.
2013, Aralık 23Zaman, beni uykuya yatıran ninnim oldu.
Rüzgâr, dile geldi.
Uğuldadı.
Onu anlamadım diye önce itekledi beni, sonra soğuk kollarını etrafıma doladı.
"Yalanlar söylettim sana," dedi, sırrını ifşa etti. "En başından beri, kollarıma düşmen için ittim seni."
Şiddeti uyukladı ve bedenimdeki baskı hafifçe azaldı. Parmakları gibi uzayan esintileri gülümseyerek dolaştı saçlarımda. Öldürmeden evvel sesini duyuran merhameti anımsadım. Korkuyla gözlerimi kapattığımda kulağıma fısıldadı.
"Burada," dedi, şakaklarım sancıdı. "Tütsüleri çalınmış rüyalar ile maskeleri düşen insanlar dans ediyorlar."
Boğazıma, ayaklarımı ve ellerimi buz kesen bir his doldu. Bıçak gibi bilenen soğuk nefesim, dudaklarımı yara içinde bıraktı. Rüzgâr bir kılıç oldu, omurgam da kılıcın kılıfı. Ensemden aşağıya doğru kınına doğru süzülürken öleceğimi düşündüm. Binlerce defa.
Çığlığım daha ciğerlerimde parçalandı ve nefesim kesildiği anda göz perdelerim ardına dek açıldı. Ne bir günışığı ne sunî aydınlık; konuğum yalnızca karanlık.
Gürültülü birkaç soluğumla yan yatarken, göğüs kafesimi tekmeleyen kalbim acıtıyordu. Omzumda duran yorganı boynuma doğru çekiştirdiğimde kendimi kozalamak istedim. Sırtımdaki o buzul sızıyı hala hissediyordum.
Nefeslerim düzene girene dek bekledim ve nem altında kalan tenimle iyice titrerken yatağı ardıma aldım. Gözlerim şimdi tavanı görüyordu ve onları kırpmaya cesaretim yoktu.
Dehşetin pimini çekip içime yuvarlayan muhakkak ki rüzgârdı ancak bombayı oluşturan asıl madde sözcükleriydi. İçimde taşıdığım bir bombadan ise kaçma imkânım olamazdı. Süratle dönen dünyamın içinde çığırtkan bir guguklu saat, vaktini sürekli şaşırıyordu. Terk edildiğim boşlukta, korkularım ekildiği tarlada, tohumlarını parçalayan acılar ayak bileklerimden kavramışken umutsuzca uçmayı diledim.
Kapalı dudaklarımı tırmalayan çığlığımı gizlerken kupkuru ağzıma yapışan dilimi hareket ettirdiğimde bir anlık hükümle gözlerimi yumdum.
Bu bir saklambaç olsaydı; kuralarına göre oynar kelimelerimi sayardım.
Ama rakibim kurnaz bir yaralayıcıydı. Acıyı üstüme göre dikecek maharetli bir terzi edasıyla etrafımda dönerek ölçümü almış, sonra zihnime dolanmıştı. "Seni yaşatacağım, zavallım."
٠٠٠
O eli, onu, yara izinden hatırladım.
Pazartesi, öğleden önce, soğuk bir gündü. Gelen müşteri adedini sayabileceğim kadar sakin geçen bu gün, benim lehime çalışmıyordu.