Merhaba, güzel insanlar!
Nasılsınız? İnşâallah iyisinizdir. Herhangi bir sıkıntınız varsa da tez zamanda hayırla sonuçlanır umarım. İki şeyden bahsedeceğim hemen;
*Bölümde bir miktar şiddet unsuru var. Kesin olmamakla birlikte ilk ve son diyebilirim. Okumak istemezseniz 5 Şubat tarihinden sonraki ilk siyah noktaya kadar atlayabilirsiniz.
*İkinci husus, bölümle alakasız. Elinde hikayenin eski bölümleri olan değerli arkadaşlardan, bölümleri silmesini rica ediyorum. Önceden başkalarıyla paylaşılmadıkça bir sorun olarak görmüyordum ama geçen haftalarda yazılmış bölümlere bakınca kimsede bulunmasını istemediğime karar verdim. Bu konuda vicdanım hiç rahat değil. Silme sebebime ters düşüyor. Beni bu konuda kırmayacağızı umuyorum. Şimdiden teşekkür ederim.Kâğıttan ruh.
2014, 3 Şubat.İnsanın ülkesi kalbiyse, devrim de orada başlardı savaş da.
Bir devrimin ve bir savaşın izleri, hızla yayılırdı. Kan, seyyahı olduğu damarlarda bir ölüm ve bir zafer nidâsı olur, tüm bedene taşırdı haberi. O günden sonra hiçbir şey aynı kalmazdı.
Ses uzun bir zaman yankısını sürdürürdü. Sonra bir gün ses kesilir, tınısı unutulurdu ama sesin varlığı unutulmazdı. Virâneye dönmüş her uzvun yeniden dirilişinde ise geçmiş, toprağa süzdüğü sızılarını bir hatıra niyetine bırakırdı. Bir gün durgun suları andıran zamana, şimşek misali bir kelime düşerdi. Kelimeyi hanesine geçirmiş su, zihnin dört bir yanına sıçrardı.
Kalp uykudan ayılır, yeniden atmaya başlardı ve anılar canlanırdı.
Bir kelime, seni geçmişinle yüzleştirirdi. Fısıltısı, bilinen bir sırrı sahibine özel dile getirirdi. Bu, başkasının senin gibi duyamayacağı, hatta çoğu zaman senden başkasının duymayacağı bir savaş ve bir devrim, derdi. Şimdi, kendi kuyundasın. Kaç kaçabilirsen.
•
Yağmur damlaları ısrarla cama tıklıyordu. İnsanların kendisinden kaçışına yakınıyordu. Belki de sayısız yalnızlığını paylaşacak birini bulma ümidiyle dışarı çağırıyordu, kollarına. Doğrusu yağmurun sesine fazla kulak asmıyordum ve dürüst olacaksam eğer iç saflarımla olan meşguliyetimden, dışarıdaki dünyayı kale alamıyordum.
Son günler, bir karmaşaydım.
Bir karmaşanın susuzlukla kavrulan kuyusundaydım.
Düşüncelerim ve duygularım, iki uyumsuz yapboz parçasının birbirlerini tamamlamayan, tanımlamayan hırpanlanmış kenarlarını ısrarla bir araya getirmeyi deneyen kalbimin, kurbanıydılar.
Ve anladım ki bu kaosun yaşamı yakın bir tarihte son bulacağa benzemiyordu.
Ayrıca günden güne çoğalan düğümlerin, çözülmeyeceğine dair ettiği yeminler olmalıydı.